29 Mart 2016 Salı

Salıyı Sallayan Blog #4





      Merhabalar Sevgili Blogger Arkadaşlarım..

   Bildiğiniz üzere makale siparişlerim boyumu aştığından olsa gerek, kız kardeşimin nişan hazırlıklarından olsa gerek, gereksiz Ex'in bloğumu bulup yorum yapmış olmasından olsa gerek bloğuma olan ilgimde bir sorunla başbaşayım. Aktif uyku da cabası ki bunun hiçbir problemle alakası yok yani tamamen sevdiğimden :)

   Bu hafta sizlere seçmekte geç kaldığım bir bloğu anlatacağım. Dibine kadar şanslı blog arkadaşlarımızdan birisidir kendisi. Bir kere en büyük şansı evladı tabiki :) Kafiye de yapıyorum. Çünkü kendisi şiirler yazılası, sayfa sayfa anlatılası bir insan. Daha önce "Birde Benden Dinleyin" adlı blog yazımda nasıl bahsetttiysem kendisinden aynılarını buraya 'kopyala-yapıştır' yapmak lazım ki, yapmayacağım çünkü hislerim duygularım kendisine hiçbir zaman değişmiyor.

   Arkadaş sen nerden buluyorsun bu enerjiyi. Geçen hafta haftanın bloğunu paylaşmadığımda sorumluluk bilincine sahip 'DağınıK AnNe' kapımı çaldı. Ee hadi bekliyoruz ama geç kaldın diyerek beni uyardı ki biraz daha geciksem belki terlik bile fırlatabilirdi. Hemen onun sayesinde sorumluluklarımı hatırladım :)

   Tatlış mı tatlış bir Atakanımız var buralarda koşturup oynayan :) Evladından vakit bularak, hem bizi toparlayan, blog apartmanımızın annesi ki bodrum katında kalmış beni bile hatırlayarak arada soran, selam eden, dert dinleyen sevgili "DağınıK AnNe" yi haftanın bloğu seçiyorum ve sıkı sıkı sarılıyorum kendisine :)











22 Mart 2016 Salı

Salıyı Sallayan Blog #3




   Bir güzel Salı'nın başlangıcından herkese merhabalar :)
Geçen hafta hem Hafta'nın Ritmi hemde Salıyı Sallayan Blog yazı dizisinde bir takım aksamalar yaşadım ki bu durumu da geçenlerde açıklayan bir yazı yazmıştım.

   Bugün aslında seçmiş olduğum blog yazarı arkadaşıma da içten bir özür borçluyum. Kendisi o kadar duyarlı ve naif bir arkadaşımız ki ben ona karşı bir mahcubiyet yaşıyorum. Peki neden? Bu soruyu cevaplamadan önce hangi blog olduğunu belirtmeliyim ki anlatmam daha kolay olsun.


   "Vişneli Kiraz"

   Hemen hemen aynı dönemlerde başladık blog yazmaya kendisiyle ve o zamanlarda kendisi o kadar güzel bir etkinlik, bir çekiliş yapmıştı ki hayran kalmıştım kendisine. Sokak hayvanları için dışarıya koyduğumuz bir kap suyun bir lokma yemeğin resmini istemişti bizlerden. Çekilişinde ne üyelik şartı vardı ne de paylaşım. Sadece soğuk havalarla evsiz hayvanları düşünecek kadar merhametli bir yüreği olan Vişneli Kiraz'ın çekilişine ne kadar katılmak istediysem de bir resim gönderememiştim ve katılamamıştım. Bu kadar ince düşünceli bir arkadaşımızın nasıl kırılabildiğini hep düşündüm ama bir türlü de dillendiremedim çünkü çok mahcuptum.

   Geçen hafta sevgili Cafe Tigris kendisini haftanın bloğu seçince dedim ki bu hafta da ben seçmeliyim ki böyle bir insan sürekli listelerde ilk sırada gelmeli diye düşündüm.
İçi merhamet dolu, böylesi hassas bir kalbe ve vicdana sahip olan Vişneli Kiraz'a özürlerimi sunuyor, bu konuda bir yanımın hep mahcup olduğunu bilmesini istiyorum.

   Ve son olarak;
Her hafta seçilesi mutlaka takip edilesi bir blog. Mutlaka ziyaret etmelisiniz..






20 Mart 2016 Pazar

Haftanın Ritmi #3







   Herkese Mutlu Pazarlar..
Bu hafta bir anda uzaklaşıp bir anda arka arkaya yazı paylaşıyor oldum ama affınıza sığınıyorum birazcık..
   Gelelim bu hafta en çok dinlediğim efsane parçalarıma :) Bu hafta ilk sırada Sertap Erener yer almış olsa da Cem Adrian'ı listemden çıkartmam mümkün olmadı haliyle..


   1- Sertap Erener - İyileşiyorum (İlk sırada ve arka arkaya yılmadan defalarca dinledim sanırım)

   2- Sertap Erener - Unutursun
 
   3- Feridun Düzağaç - Kül

   4- Şebnem Ferah - Hoşçakal

   5- Şebnem Ferah - Sigara

   6- Zeynep Casalini - Duvar

   7- Cem Adrian - Şeker Prens ve Tuz Kral


Keyifli dinlemeler..



   Güzel Pazarlar Sizin Olsun..

19 Mart 2016 Cumartesi

Netleşmiştir..





   Bu aralar tahmin ettiğiniz gibi yine arkada depresif müziğimi açtım bu yazıyı öyle yazıyorum. Aslında biraz sonra bahsedeceğim konu ile ilgili gereken adımları atmama sebep olan yada tetikleyen demek daha doğru olacak sanırım bir olay oldu ama o olayı hazmedemediğim için hala yazıya dökmeye cesaret edemiyorum. İlerleyen zamanlarda belki inşallah biraz daha sindirdiğimde o konu hakkında da yazacağım. Şimdi sebep vermeden de olsa boşanmalarla ilgili temel birkaç unsura değinmek istiyordum.

   İnternette ne kadar araştırmış olsam da bana ayrıldığım andan itibaren neler yapacağımı detaylı bir şekilde anlatan çıkmadı.
   Hep kulaktan dolma bilgilerle ya bekledim ya sustum. Her kafadan ayrı bir ses ayrı bir düşünce ayrı bir şüphe çıkıyordu ki bu ses çıkaranların hiç biri sizin için elini taşın altına koymaya tenezzül etmiyorlardı. Öyle ki Ex'in kumar oynadığını gözleriyle gören ve bilen ortak arkadaşlarımız bile var. Aile olduğumuzu düşündüğüm zamanlarda ailecek görüştüğümüz insanlar. İş ciddiye binmeden önce eşinden rica etmiştim kocasına soracaktı kendi aralarında konuşmuşlar eşi de "Tamam ben gördüm şahitlik ederim." demiş. Kendisine ciddi olarak şahitlik teklif ettiğimde ise "Ex bana iftira eder, aynı iş yerinde çalışıyoruz, geçinemiyorlardı derim ama kumar oynuyordu diyemem sonra iş yerinde yuvamı o yıktı der adımı kötüye çıkartır bunu göze alamam" demiş. Tamam düşündüğümüzde o da haklı ama kaldı ki boşanma konusunda ne yaşadığımı ve Ex'in bana yaptıklarını yakından bilen tek aile dostumuzdu. Boşanmamızı istemeseler de haklı olduğumu bilip destekleyen insanlardı. Benim hakkımı savunmaya ihtiyacım var . Gerçi ben kendi hakkımı kendim zaten savunuyorum ama adaletin önünde şahitle ispatlamaya ihtiyacım var daha doğrusu ve haklı iken yanımda savunacak kimseyi bulamadım. ARSIZDAN KORKAN HAKLIYA BİR TEKME DAHA ATIYOR Kİ ARSIZIN TERBİYESİZLİĞİNDEN NASİBİNİ ALMASIN. Vay be dedim iyi gün dostları sizi. Bu adamı karşısına alabilmeye cesaret edebilen bir tek ben mi varım bu dünyada !! Desene ben baya bir hafife almışım bu adamı. Herkesin gözü nasıl korkmuşsa, dost dediklerimizi bile yanımızda göremez olduk. Bu boyutu bir kenara bıraksam bile yıllardır kardeş dediğim insanların 4 ayda 4 kereden fazla mesaj atmamış olması hele ki bizi tanıştıran kardeş dediğimizin halimi hatrımı bir kere bile sormamış olması da takdire şayan bir durum oldu benim için. 
   Merak ederdim iyi gün dostu ne demek diye çünkü hep zor zamanlarında koşardım kardeş bildiklerimin yanına. Dar zamanlarında yanında olmaya çalışırdım kendim darda, sıkıntıda olsam bile. Onları da öyle zannediyordum. Kardeş biliyordum. Çok acı öğrendim dostluğun ucuzluğunu.
   Bilin bunları ki hazırlıklı olun yaşayacaklarınıza. Yolunuzdan vazgeçmeyin ama kimseden de dostluk beklemeyin. Eğer boşanmaya karar verdiyseniz ve 10 tane arkadaşınız varsa yanınızda 1 tanesi ancak ya kalacaktır ya da yarım yamalak varlığını sürdürecektir.
   Bu erkek olsanız da kadın olsanız da değişmeyen bir gerçek.

   Ama kadınsanız unutmamanız gereken önemli bir konuda şu ki DUL'sunuz. Dulluk halk dilinde çok büyük bir terim anladığım kadarıyla. Çünkü herkesin dilinde "Dul kalmış olacaksın. Herkes dul diyecek. Dul kalman bir yana.." gibi cümleler dolanır durur oldu. Annemle konuşurken bu konu geçince "Ne olmuş ya dedim kimlikte bile bekar yazıyor artık. Dışarıdan bakıldığında kimse sen dulsun demiyor, bekar kız zannediyorlar, anlımızda dul yazmıyor. E hadi dul yazsın kocaman anlımda ne olacak? Evlendim ayrıldım nedir yani bu kadar kafana takılan?"

   Duluz diye o... muyuz? Ahlak dışı davranışlar mı sergiliyoruz? Babamın duasını alıp elini öpüp kuranla evimden çıkmışım. Kocamı aldatmamışım, edebimle babamın evine dönmüşüm. Hayatımı yoluna koymaya çalışıyorum. Ona buna kuyruk sallamıyorum, bir şey yapmıyorum nedir yani sizin dul dul dul derdiniz. Dul olunca ne oluyor? Ahlak içimizde değil mi? İnanç bize ait değil mi?
   Hey kendini bir şey sanan insancıklar güruhu! Okuyorsanız ki okuyorsunuz. Şunu çok iyi bilin ben DULUM sizin deyiminizle.

   Bana sorarsanız ben size KENDİME SAYGIM vardı o yüzden bitti derim.
Bana sorarsanız ben, bana insan olduğumu bana unutturarak, kendini kölelik sisteminin şahı zanneden bir egoisti hayatımdan çıkarttığımı söylerim.
Bana sorarsanız her gün aşağılanmaktan bıktım derim.
Bana sorarsanız ben kumara meftun bir adamın bağlılığını bitiremediğim için evliliğimi bitirdim derim.
Bana sorarsanız haram lokma boğazımdan geçmesin diye bıraktım onu derim.
Bana sorarsanız eğer insanlığıma hakaret eden, çekinmeden namusuma bile dil uzatan bir adamla yaşamaktan yoruldum derim.
Bana sorarsanız eğer kendime duyduğum saygının adı DUL olmaksa bırakın ben anlı şanlı dulum.
Ve bana soracak olursanız halk dilinde dul kalın. Ama aşağılatmayın kendinizi ve halk diliyle dul kalmaktan korkmayın.

   İnsanlar sizden üstün olduğunu her fırsatta vurgulamak isterler ve yaşadıklarınızı veya yaşayamadıklarınızı size hata olarak yansıtarak sizi sindirmeye çalışırlar. Başkalarının egoları yükselecek diye "Evet, ben dulum, pasifim, suçluyum!" moduna girmeyin. Dik durun. Ruhu DUL kalmış insanların yüzünü güldürmeyin.

   Sevgili Bay Ego geçenlerde bana bir sürü mesajlar attı. Hazmedemediğim için yaşadıklarımı, söylenilenleri uzun süre elim yazmaya da gitmedi açıkçası. Ne namusum kaldı, ne yolumun genel ev olması kaldı. Hayatımda duymadığım hakaretler söylendi ve kaldırabileceğimden fazlaca beni yaralayacak iftiralar atıldı üzerime. Yetmedi annemi arayarak türlü beddularla, hakaret ve iftiralarla gözyaşı dökerek üzülmesine sebep oldu bu insanlar. Çoğul konuşuyorum çünkü kendi annesi ile birleşerek yapıyor bu hareketleri Ex. Kendimi toparlamam uzun sürdü haliyle. Daha sonra anonimden bir mesaj aldım ve özgür alanımın kısıtlanmış olabileceği korkusu sardı beni bir anda çünkü instagram ve facebook hesaplarım birbirine karışarak bloğuma ait instagram hesabım ifşa oldu. :)
Aradan bir süre geçtikten sonra ise Bay Ego bana mektup attı ki sizde biliyorsunuz bloğumda bir kartlaşma etkinliği başlatmıştım yakın zamanda. Herşey üst üste gelince bende de endişe başladı kurtuluş yok mu bu adamdan diye.
   Bugün aslında size boşanma ile ilgili çeşitli tüyolar verecektim ama vermeyeceğim. Bloğum anonim yorumlara kapalı hale getirilmiştir ve bu konuda konuşmak isteyen olursa, özel mecrada her zaman kendisine yardımcı olacağımın bilinmesini isterim.
   KORKMAYIN..
   Bende korkmuyorum artık. Niye endişe edeceğim? Onun hayatından giden benim. Yüzünü bile görmeye tahammülüm yok. Ona karşı hiç bir açık kapım kalmamış. Beni okusa ben kısıtlanmam ki kendi canı yanar. Bu yüzden okuyorsa da okusun. Ne kadar bittiğini ve hiçliğini görsün. Ne kadar gözden düştüğünü ve artık hayatımda olmasının mümkün olmadığını idrak ederek sürdürsün hayatını bundan sonra. Boşanma kararı verildi ve bu konuda gerekli adımlar atılmaya başlandı benim dünyamda.

   Netleşmiştir...

WowApp Nedir?





   Sevgili Deli Kızın Bohçası bloğunun sahibesi Derya sayesinde WowApp uygulamasına katıldım. Tam olarak ne olduğunu anlayamadım henüz keşif aşamasındayım ama faydalı birşeye benziyor blog yazarları için.
   WowApp uygulamasının web sitesinde kendisi için yaptığı açıklama ise şöyle:

Neden WowApp'e katılmalısınız? - WowApp ücretsizdir ve kendi gelirinin/payının % 70'ini sizinle paylaşır. Dünya çapında 110'dan fazla ülkede yaklaşık 2000 hayır kurumundan birisine bağış yapmayı tercih edebilir veya kendiniz için nakde çevirebilirsiniz. Seçim sizindir!
WowApp'i benzersiz yapan şey nedir?
1. Sosyalleşirken kazanın: gelirimizin % 70'ini sizinle paylaşıyoruz
2. Kazandıklarınızı Bağış aracılığıyla iyilik yapmak için kullanın
3. Kendinize bir banka hesabı, kredi kartı veya PayPal hesabı aracılığıyla nakit olarak aktarın
4. En düşük fiyatlarla tüm dünyayı ara; WowApp'ten WowApp'e sesli ve görüntü aramalar ücretsiz
5. Özel Mod: Sohbeti sonlandırdığınızda iletilerin otomatik olarak silinmesi gibi en iyi gizlilik özelliklerine sahip olun
Saygılarımla, 
Robin Wow

   Dediğim gibi faydalı bir uygulamaya benziyor. Whatsapp'ın bize para kazandırdığını düşünürsek eğer o zaman çok faydalı bir uygulama haline geliyor :) Mantık olarak aynı ama Wowapp uygulamasını WhatsApp uygulamasından ayıran tek fark bir başkası aracılığıyla yani davet aracılığıyla giriş yapabiliyor olmanız :) 

   Ee buyrun o zaman tabi ki de ben sizi davet ediyorum..









8 Mart 2016 Salı

Salıyı Sallayan Blog #2





   Saat olarak biraz gecikmişte olsa bugünkü yazımı atlamak istemedim. Aslında hangi bolğu yazacağımı düşünmedim bile çünkü bir haftadır düşündüğüm bir bloggerı yazacağım bugün. Üşengeçlik edip haftaya ertelemeyi düşündüm hatta Büşra ile de Skype üzerinden konuşurken ona da söyledim ama sonra yazmalıyım dedim. Geçte olsa yazmalıyım. Bloğum ihmale gelmez.
   Çünkü bloğum benim sulamamı bekleyen narin çiçeğim..

   Gelelim haftanın bloğu etkinliğimizde bu hafta yazmak için sabırsızlandığım bloğa..

   "Mars Beyinli"

   İsmi ile olsun yazdıkları ile olsun bende sempati ve hayranlık oluşturan bir blog. Zaten ilk olarak ismi beni farklı olduğuna ikna etmişti. Mars Beyinli.. İşte tam da bu.. İsmine yakışır bir blogger arkadaşımız. Şimdi ona karşı sempatimi anlatıyorum ama sanmayın ki can ciğer kuzu sarmasıyız :) Bloglarımızda yorumlaşmaktan başka muhabbetimiz yok ama ben kendisinin hayranıyım.

   Bloğuma yazı yazamadığım zamanlarda bile girer onun bloğunu kontrol ederim. Yazı yazsın da okuyayım diye bekler dururum. Ben zaten bu aralar depresyon modunda takıldığım için bana onun yazdığı herşey çok iyi geliyor. Hayata bakış açışı farklı. Hayatı yaşaması ve eleştirmesi çok farklı. Gelişi güzel sövüyor hayata. İçinden ne geliyorsa söylüyor. İçinde tutmuyor hiçbir şeyi ağzına geldiği gibi söyleyerek döküyor içini. Ben kendi sözde hanımefendilik çizgimden kaydırmayın beni diye dolaşırken ortada o söylüyor benim söylemek istediklerimi. O sövdükçe benim içim bir rahatlıyor bir rahatlıyor ki anlatamam. He edepsiz birisi değil sakın ha yanlış anlaşılmasın.. Öyle fütursuzca sövüyor ama dokundurmuyor. Sem sövüp hem sempati kazanabilmek kolay birşey değil ama Mars Beyinli bunu öyle güzel bir şekilde uygulamaya döküyor ki..
   Hassas bir şekilde sövüyor. Giydiriyor, yakıştırıyor, toz kondurmadan temizlik yapıyor..

   Çok severim ve takip ederim kendisini. Sizde takip edin onu mutlaka.Sizi bir an olsun hayattan koparıp kendi dünyasına alacak ve rahatlatacaktır. Okurken tebessüm etmenizi sağlayacaktır. Bu aralar aşk hayatı da biraz karışık dualarımıza ihtiyacı var. Duamdasın bunu bil mutlaka..

   Aslında olur da benim bu yazımı okursa kendisi rica ediyorum birde benim hayatıma ve hayatımdakilere sövüverir misin bir zahmet. Siparişle insanların da içini onların yerine dökmelisin bence çok tutar  :)


   Güzel Geceler Sizin Olsun..






3 Mart 2016 Perşembe

1 Adet Yeni Bildiriminiz Var !





   Hangi blogger arkadaşıma yorum yaptığımı unuttum ama mektuplaşmayla ilgili birşeyler yazmıştı kendisi. Biliyorsunuz ben postcrossing uygulamasıyla kartlaşıyorum. Daha doğrusu aktif gönderiyorum ama alamıyorum :) Onun dışında kartlaştığım bir iki arkadaşım var tabi ama düzene oturtabilmiş değilim. Eskimiş, toz tutmuş hatta küflenmiş bu geleneğimizi yaşatmayı çok istiyorum ve ben mektuplaşmayı çok seviyorum. "Ee Kestane Fiyonk bize ne bundan!" diyenleri duyar gibiyim. He tabi birde "Aa bende çok severim ya keşke yapabilsek ama unutuldu artık.." diyenleri de duyuyorum ve bir etkinlik başlatıyorum.

   Sevgili blogger arkadaşlarım, okuyucularım, takipçilerim, arkadaşlarım, dostlarım, canlarım ciğerlerim..

   Benimle kartlaşmak mektuplaşmak isteyen arkadaşlarımı harekete geçmeye davet ediyorum. Gelin birbirimize mektup yazalım, gittiğimiz yerlerden kart atalım, mutluluklarımızı paylaşalım. Sosyal medya, internet ortamı insanların birbirlerine olan güvenlerini yerle bir ediyor haklısınız. Kimse kimseye güvenemiyor. Ama ben istiyorum ki birbirimizi 'layklamak'tan öte birşeyler yapalım. İletişim kurabilmek için çabalayan insanları göremiyorum artık çevremde.
   Feysten ekleşmek, instagramdan takipleşmek, tivitleşmek, snapleşmek, pinleşmek(!)..
   Ne yapıyoruz biz arkadaşlar? Blog camiasında bile birbirimize yorum yapmaktan aciz duruma geldik. İlişkiler için emek harcamıyoruz. Ben değer verdiğim insan için elime kalem alarak süslü püslü kağıtlara düz bir şekilde yazı yazmaya çalışmak ve onları rengarenk zarflara koyarak özene bezene hazırladığım mektubumu yada kartımı postaneden pulla göndermek istiyorum. İlişkilerim için çaba göstermek istiyorum. Bu geleneğin de yaşatılmasını istiyorum.

   Eğer sizde benim gibi düşünüyorsanız o zaman bana mail atın iletişime geçelim. Katılım çok olursa eğer sizlerinde istekleriniz doğrultusunda eşleştirme de yapabiliriz. Yok ben sadece bir kişi ile iletişime geçmek istiyorum derseniz ben benimle kartlaşmak isteyen herkesle karşılıklı kartlaşırım hiç şüpheniz olmasın :) Güzel bir katılımın olacağını ve benim gibi düşünen ve hisseden insanların hala varolduğuna ve oralarda bir yerlerde beni okuyup heyecanlandıklarına eminim..

   Heyecanla sizleri bekliyor olacağım :))

   Güzel Geceler Sizin Olsun..










2 Mart 2016 Çarşamba

Kişisel Blog Yazarları Ne Düşünüyor?





   Çok sevgili Cafe Tigris beni "Kişisel Blog Yazarları Ne Düşünüyor?" etkinliğine davet etmiş. Bu konuda söyleyecek çok şeyim vardı iyi de oldu. Blog hakkında konuşmak istediğim bir çok konuda gereken soruların yöneltildiği bu etkinliği yapmak ve paylaşmak için sabırsızlanıyorum.
   Ben bazen sert bir insan olabilirim. Acımasızsın diyenlerde var ama düşüncelerimi gizlersem o zaman ben Kestane Fiyonk olmazdım. Buna inanıyorum ve bu doğrultuda ne düşünüyorsam onu aynen yazacağım.
   Bu arada kimseyi kişi kişi mimlemek istemiyorum. Beni seven ve kendisinin tarafımdan sevildiğini bilen, samimiyetime inanan ve söylediklerime değer vererek bloğumu takip ederek bu yazıyı okuyan tüm arkadaşlarım üstlerine alarak bu etkinliğe katılabilirler. Sevgiler..

   1- Yakın çevrenizdeki insanlara bloğunuzdan söz ediyor musunuz?
   Laf arasında söylüyorum blog yazdığımı hatta davet ettiğim okumadın mı ya falan diye sitem ettiğim bir kaç arkadaşım var. Zaten birkaç arkadaşıma söyledim. Ama dur sana destek olayım
üye olayım diyen yok. Bir tanecik en yakın arkadaşım biliyor o kadar. Aileme de blog yazdığımı söylemiştim ama takip eden yok. Ne yazdığımdan kimsenin haberi yok yakın çevremde. Ancak makale yazarlığı yaptığım için referans olarak gösterdiğim oluyor bloğumu ama girip okuyan yok tabi. Bende bıraktım söylemeyi. Okuyucularım bana yetiyor başkasına ihtiyacım yok. Taşıma suyla değirmen dönmüyor. Zaten bilmesin çevremdeki insanlar diye düşünmeye başladım artık. İnsanların ağzına iyi kötü laf vermeye gerek yok diye düşünüyorum bu sıralar.

   2- Neden blog yazıyorsunuz?
   Ben çok yıllar önce bir kere blog yazmaya başlamıştım ama o zaman çok anlamamıştım sistemi bilmediğim için. Evlendikten sonra da yazmak istedim bir blog açtım yine ama bu seferde yazacağım şeyler çok kısıtlıydı malum sebeplerden ötürü. Ben konuşmayı, paylaşmayı çok seviyorum. Anlatmayı ve dinlemeyi çok seviyorum. Günlük karıştırmayı ve günlük yazmayı da çok seviyorum. İstiyorum ki benim gibi hisseden insanlar olduğunu bileyim. Birisinin acılarını diğerinin sevinçlerini paylaşayım. Tanımadığım insanlarla bir ortak noktam olsun. Bir söz vardır ya "Aynı dili konuşan insanlar değil, aynı duyguları paylaşan insanlar anlaşabilir." diye. Ben buna çok inanıyorum ve aynı duyguları paylaştığım insanları arıyorum. Paylaşmayı seviyorum. Onlarla konuşuyorum. Onlarla hissediyorum. O yüzden Kestane Fiyonk olarak bloğumu açtım. Burası bana ait bir alan. İstediğimi söyleyebilme hakkına sahibim ve söylediklerimden ötürü kimseye açıklama yapmak zorunda değilim. İçimi dökerken, duygularımı paylaşırken aman biriside alınır mı diye düşünmüyorum. İçimden geleni söylüyorum, yazıyorum. Burası benim günlüğüm. Benim gibi günlük karıştırmayı sevenler de benim dünyamı kurcalayabilsinler istiyorum.

   3- İlk yazınız ile son yazınız arasında nasıl bir fark var?
   Bu soruya cevap vermesi gereken kişinin ben olduğunu düşünmüyorum. Okuyucum yada takipçim cevap vermeli bu soruya. İlk yazımda hissettiğinizi son yazımda da hissettiniz mi? Beni takip etmenize sebep olan şey hala aynı mı yoksa takip ettiğiniz için pişman olmaya mı başladınız? Bu sorular çok önemli ve bu sorulara alacağım cevaplar bence bu sorununda cevabı. Giderek seviliyorsam yada sevginiz azalmadıysa, merakınız devam ediyorsa, heyecanla takip ediyorsa okuyucum beni o zaman ilk yazım ile son yazım arasında çok büyük bir kalite farkı vardır benim için. Ama kendime bu öz eleştiriyi yapabilmek için çok erken. Çünkü kamuya açık bir alanda yazmaya yeni başladım. Birkaç kelime söylemem gerekirse eğer o zaman ben kendi yazı kalitemde bir düşüş yaşadığıma inanıyorum.

   4- Blog yazmak normal yaşantınıza ne kattı?
   Önceden düz yaşıyor geçiyordum hayatı. Kendim içindi herşey. Şimdi ise bloğum için yaşıyorum desem yalan olmaz :) Hayatımda yaşadığım herşeye bunu bloğuma yazabilir miyim acaba diye düşünmeye başladım. Geçen gün sıradan bir ıslak kek yaptım mesela. Acaba bloğuma yazmalı mıyım diye içimden geçti. Sonra dedim basit bir ıslak kek. Herkesin tarif defterinde olan birşey aslında. Bir mekana gittiğimde elimde fotoğraf makinemle acaba burayı bloğumda tavsiye edebilir miyim diye kafamda kurgular yapmaya başlıyorum. Eve bir misafir geliyor aklıma ilk gelen bloğum oluyor. Bloğum normal yaşantıma değil normal yaşantım bloğuma birşeyler katıyor bence. Burası benim dünyam.

   5- Yakın arkadaşlarınıza blog yazmalarını önerir misiniz?
   Hayır önermiyorum. Bu platform öyle bir yer ki hakkını vermek gerekiyor. Vefa gerektiren bir ortam. Bloğuna karşı vefa duygusu ve bağlılığın olmazsa blog sana küsüyor. Bir anlık özentiyle blog açıp sonra çöp olan bir çok blog var. Gereken emeği, zamanı, çabayı, vefayı ve bağlılığı gösteremeyecekseniz blog açmayın. Sevmeyecekseniz eğer açmış olmak için açmayın evde günlüğünüzü yazın. He birde sürekli günlük yazmaya başlayıp yarım bırakan birisi iseniz bu platforma hiç adım atmayın. İllaki burada olmak istiyorsanız beğendiğiniz yazarları takip edin, yorum yapın, paylaşın.

   6- Hangi kaynaklardan ilham alıyorsunuz?
   Bu sorunun cevabını sanırım yukarıda belirtmiştim. Yaşadığım her olay, gittiğim her mekan, günlük hayatımda karşıma çıkan, önüme gelen her şey benim için birer ilham kaynağı. Tüm bunların dışında örnek aldığım bloglar var. Herşeyi bir kenara bırakalım, blog dünyası bile çok büyük ilham kaynağı bence. Birisi birşeyler yapıyor mesela görüp kendinize uyarlayabiliyorsunuz. Yada biri birşeyler yazıyor aa bu konularda da yazılabiliyormuş demek ki bende yazayım diyebiliyorsunuz. Blog camiasının kendisi başlı başına bir ilham kaynağı.

   7- Diğer blog sahipleri ile iyi iletişim kuruyor musunuz?
   Bu cevabını benim verebileceğim bir soru değil. Blog arkadaşlarıma soruyorum bu soruyu. Sizlerle iyi iletişim kurabiliyor muyum? Sıcak mıyım, soğuk mu? İtici miyim, çekici mi? Benim çok sevdiğim blogger arkadaşlarım hatta dostlarım var. Ama bu benim görüşüm. Belki o kişi benimle ilgili böyle düşünmüyor olabilir. Ama ben kendi dünyamda onun yazdıklarından yola çıkarak kendime arkadaş dost ilan ettim kendisini. Bu da benim problemim. En güzeli de karşılık beklemiyorum. Düşünmeyebilirler özgürler. Ben seviyorum ya bu benim için yeterli :)

   8- Şikayetçi olduğunuz konular var mı?
   Olmaz mı tabiki var. Blog dünyasına ilk adım attığım da bir kaç kere bende yapmıştım hatta. Şu etkinlikten geliyorum bloğuma beklerim demeyin bence itici oluyor gidesim gelmiyor. Çok şükür kendi hatamı erken farkettim ve beklenti içine girmeyi bıraktım. Ben takipçi toplamak için yazmıyorum ki. Ben benim gibi düşünenlerle bir çatı altında toplanabilmek için yazıyorum. Takip ettiğim bloglarda ilgi duyduğum bir konu oluyorsa onun hakkında yorumumu yapıp çekiliyorum artık. Beni merak eden ismimden bana ulaşabiliyor ve beğenirlerse takip ediyorlar. Sağlıklı okuyucu kitlesini bu şekilde elde edilebileceğine inanıyorum. İnsanlar sizi zorunluluktan değil de sevdiklerinden takip ederlerse eğer kemikleşmiş bir okuyucu kitlesine sahip olabilirsiniz. Blog camiasında şikayetçi olduğum ve bu platforma yeni adım atanlar için tavsiyemdir.
   Blog arşivi benim için en önemli konu arkadaşlar. Ben girdiğim bloglarda arama çubuğunu kullanmıyorum. Üst sekmeleri de kullanmıyorum. Blog arşivini kullanıyorum ve tüm yazıların içinden ilgimi çeken başlıkları yeni sekmelerde açıyorum, açtığım sekmelerin hepsini okuyorum sonra takip edeceksem ediyorum. Blog arşivi olmayan bir çok blogtan içeriğini incelemeden çıktığımı biliyorum. Benim için hassas bir konu :)
   Birde bloglarda imlecin peşinden gelen tuhaf şeylerden de hiç hoşlanmıyorum. Dikkatimi o kadar çok dağıtıyor ki, sinir olup aman yaa bu ne böyle deyip çıkıveriyorum. Tabiki blogger arkadaşlarım severek yaptılar ama beni çok yoran dikkatimi çok dağıtan blog tasarımları olan bloglarda da çok uzun süre kalamıyorum.
   Son olarak bunların hepsi benim şahsi görüşümdür. Kimsecikler üzerine alınmasın kırılmasın rica ediyorum. Yada siz bilirsiniz. Üzerinize alınarak bloglarınızın arşivleriniz üste falan alarak işimi kolaylaştırabilirsiniz :)


   Güzel Geceler Sizin Olsun..









1 Mart 2016 Salı

Salıyı Sallayan Blog :) #1





   Uzun bir süredir üyesi bulunduğum tüm sosyal mecralardan gerek etiketlenmek gerek mimlenmek suretiyle istekler alıyorum :) Bir çok arkadaşımın beni mimlediği haftanın bloğu uygulamasını "Salıyı Sallayan Blog" yazı dizisiyle kendi bloğumda başlatıyorum. Bundan sonra seçtiğim hakkıda düşüncelerimi belirttiğim her bloğu hem iyi hemde kötü yönleriyle ele alacağım. Kötü demeyelim de bana uymayan yada naçizane tavsiyelerde bulunduğum bir kaç kelime de söyleyeceğim. Böyle söyleyince de bir an kendimi blog eleştirmeni gibi hissettim. Yanlış anlaşılmasın öyle bir niyetim yok. Sadece kendi görüşlerim bunlar yanlış anlaşılmasın.

   Bu mim'i kim başlattı bilmiyorum ama benim için bu uygulamanın kurucusu DeepTone - Sade ve Derin'dir. Blog dünyasında bulunduğu süreç içerisinde yeni blogları destekleyen, tanıtan ve bunu karşılık beklemeden yapan biri olmuştur kendisi.

   Bende belirtmek istiyorum ki, bu platformda adını yazdığım, sözünü ettiğim hiçbir blog yazarı arkadaşım karşılık beklediğimi düşünmesin. Ben seni yazdım sende beni yaz diye değil, ben bu yazarı okuyorum beni takip edenler de okusunlar diye yazıyorum. Bilinsin ve sorumluluk hissedilmesin. Sevgiler..

   Gelelim bu hafta sizler için seçtiğim o güzel bloğa :)

   "Cafe Tigris" diye bilinen "tigrisdriver.blogspot.com.tr".
Bir blogtan beklentiniz nedir tam olarak? Bir blog yazarı size ne vermelidir? Ne istiyorsunuz ondan? Şiir mi? Yemek tarifi mi? Kitap mı? Kahve mi? Kişisel yazılar mı?
   Heh işte aradığınız burada. Sevgili Cafe Tigris benim adıma bir blogtan beklediğim herşeyi bana sunuyor. Ben sıkılgan bir insanım. Çabuk sıkılıyorum. Eğer bir blog hep edebiyat içerikliyse, hep aynı şeyler varsa çok uzun süre kalamıyorum nedense. Ama Cafe Tigris'in bloğunda şiir okumaya başlayıp mutfakta tarif denerken buluveriyorum kendimi. Birde herksin sıkıldığı sendromlu Pazartesileri bizlere "Nostaljik Pazartesi" olarak sevdirmeyi başarabilen kişidir o.  Bir denemelisiniz mutlaka. Cafe Tigrisin bloğunda daldan dala sekmelisiniz.
   Birde benim bir blogta aradığım şey Blog Arşivi oluyor. Çok seviyorum kullanışlı ve kolay olduğunu düşünüyorum. Girdiğim her blogta arama çubuğunu değil blog arşivini kullanıyorum. Benim gibi düşünenler için Cafe Tigris'in dünyasında da bu var ve blogta gezinmek daha kolay hale  geliyor. Ama naçizane benim için blog arşivini biraz daha üst sıralara alabilirsen çok sevinirim sevgili Cafe Tigris :)
   Seviliyor ve okunuyorsun :)

   Güzel Günler Sizin Olsun...