Bugün yine o blogtan bu bloğa gezinirken Nabrut'a rastladım. Son yazısında "Yapabildiğinizi kimseye çaktırmayın!" demiş Sevgili Nabrut. Bende hemen yeni bir post açtım. Evliliğini bitirme kararı almış bir hanım olarak benimde söyleyecek sözlerim var tabi ki. Hemde sayfalarca..
Güçlü bir kadın, mükemmel bir eş, iyi bir anne, çalışan bir ev hanımı, hayırlı bir evlat, fedakar bir dost ve dahası.. Muhteşem kadın.. Mükemmel kadın.. İdeal kadın.. OLMAYIN..
Yeri geldiğinde kapıyı söküp takabilen, fortmantoyu odadan odaya taşıyabilen, çelik kapının kilidini değiştirebilen, tıkanmış lavabo dirseğini onarabilen, tavana uzanıp ampulun duyunu tamir eden, elinde matkapla dolap kurabilen, sızdıran klozeti silikonlayan, duş teknesini söküp arızayı bulmaya çalışan, cebinde metre elinde çekiçle dolaşan, zamansız ve habersiz de olsa misafir ağırlayabilen, yemeği yapan, her halükarda dişiliğini koruyabilen, araba kullanmayı bildiği için yağmurlu havada ıslanmasın üşümesin diye iş yerine kocasını almaya giden yani kısacası bir adamın hayatını kolaylaştıran kadın olmayın. Eşinizin iyiliğini düşünerek, onun üzerinden sorumluluklarını alarak, onun hayatını gereğinden fazla kolaylaştırmayın. Bırakın ampul yanmasın karanlıkta oturun ama yapması gereken kimse o yapsın. Mükemmel kadın ve ideal eş olmaya çalışan kadınlara bakıyorum da hep bir hayal kırıklığı kalıyor ellerinde. İlk sırada aynaya bakınca kendimi görüyorum..
Bizler onların iyiliğini düşünüyoruz kendimizce ama hem onlara hem kendimize zarar veriyoruz. İnsan dediğin kör nefis. Verdikçe ister verdikçe alır. Durupta düşünmez ben ne veriyorum diye. Evlilik aynı hayatı paylaşmaksa eğer paylaşın hayatınızı ve mükemmel olmayın. Sizin mükemmel eş olma çabalarınızla bütünleşen tüm bu durumlar erkeğin egosunu yücelterek onun sizi köleleştirmeye çalışacağı bir hayata dönüşüyor bir süre sonra ve tüm bunların sizin göreviniz olduğu algısı ortaya çıkıveriyor. Siz onun için mükemmel eş olmaya çabalarken, erkek kendisini bir saltanatın içerisinde buluveriyor ve kendi devletini oracıkta kuruyor. Siz hiç fark etmiyorsunuz. Çünkü siz eş olmak için çabalıyor, hayatın yükünü bir nebze bile olsa onun omuzlarından almak istiyorsunuz. Bir teşekkür bile beklemiyorsunuz eşinizden.
Peki kendiniz için ne yapıyorsunuz? Bir kaç saatliğine mükemmellikten uzakta bir kafenin bahçesinde güneşli bir günün keyfine vararak kahvenizi yudumlayıp bir kaç sayfa kitap okuyabiliyor musunuz? Nefes alabiliyor musunuz? H-A-Y-I-R-!-!-!
Erkek sizin eş olma çabalarınız üzerinde öyle bir baskı oluşturmuş ki, kapı komşunuzdan yumurta istemek için bile ondan izin almanızı bekler hale gelmiş.
Ve bir gün bütün bu olay örgüsünden yorulup bir kahve molası verip kendinize gelmek istediğinizde anlıyorsunuz siz eş olurken erkeğin devletini kurduğunu. Bir tek itirazınız sizin bu dünyadaki en kötü kişi, en beceriksiz kişi, en görevlerini yerine getirmeyen kişi olmanıza yetiyor da artıyor bile. Siz verdiğiniz emeklerin bir sömürge sistemi üzerine kurulduğunu gördüğünüzde herkesin sorumluluğunu alması gerektiğini söylediğinizde çok geç kalmış oluyorsunuz..
Çünkü sürekli vermeden almaya alıştırdığınız erkek, sıra kendinden bir şeyler vermeye geldiğinde sizi çamurlara batırıp çıkartıyor. Ne burnunuzun havada olması, ne bir yerlerinizin kalkmış olması kalıyor. İleri gidip iffetinize dil uzatabilme hakkını kendisinde görüyor. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama ailenizin sizi istemeyeceği algısına sizi bir an bile olsa inandırıyor. Siz bunların farkına varıp isyan bayrağını çektiğinizde ise vermeden alarak kör kütük sarhoş olan erkeğin eli yüzünüzde patlayıveriyor bir anda..
İşte burada devreye toplum baskısı giriyor. Ne yapacağınızı bilemez halde susmanız o adamın ağzından dökülen "Burası benim hükümdarlığım!" sözleriyle taçlanıyor. Artık ne kadar mücadele etseniz de fayda etmiyor. Erkeğe kendi ellerinizle farkında olmadan giydirdiğiniz bu zırhtan içeriye hiç bir söz, hiç bir gözyaşı girmiyor. Egosunun kurbanı olan erkeğin yüreği artık sizi görmez ve işitmez oluyor. Öyle ki sevginiz bile ilişkinizi ayakta tutmaya yetmiyor.
Kırılan bardaklar, tabaklar sinir krizleri olmuyor artık giderken.. Sessizce gidiyorsunuz.. Bir anda verilmiş bir karar olmuyor. Bazen de gitmek gerekiyor..
Sakın güçlü olmayın. Gözünüzde bir damla gözyaşınız olsun. Her işe atlamayın. Her şeyi bilmeyin. Her sorumluluğu üstünüze almayın. Beklentiyi düşük tutun ki, bir şeyler yaptıkça takdir edilmenin ve edilen teşekkürün hazzını yaşayabilin.
Siz siz olun mükemmel kadın olmayın..