31 Aralık 2015 Perşembe

Evlilik Üzerine..#1 - Evet Sen.. Mükemmel Kadın..





   Bugün yine o blogtan bu bloğa gezinirken Nabrut'a rastladım. Son yazısında "Yapabildiğinizi kimseye çaktırmayın!" demiş Sevgili Nabrut. Bende hemen yeni bir post açtım. Evliliğini bitirme kararı almış bir hanım olarak benimde söyleyecek sözlerim var tabi ki. Hemde sayfalarca..

   Güçlü bir kadın, mükemmel bir eş, iyi bir anne,  çalışan bir ev hanımı, hayırlı bir evlat, fedakar bir dost ve dahası.. Muhteşem kadın.. Mükemmel kadın.. İdeal kadın.. OLMAYIN..

   Yeri geldiğinde kapıyı söküp takabilen, fortmantoyu odadan odaya taşıyabilen, çelik kapının kilidini değiştirebilen, tıkanmış lavabo dirseğini onarabilen, tavana uzanıp ampulun duyunu tamir eden, elinde matkapla dolap kurabilen, sızdıran klozeti silikonlayan, duş teknesini söküp arızayı bulmaya çalışan, cebinde metre elinde çekiçle dolaşan, zamansız ve habersiz de olsa misafir ağırlayabilen, yemeği yapan, her halükarda dişiliğini koruyabilen, araba kullanmayı bildiği için yağmurlu havada ıslanmasın üşümesin diye iş yerine kocasını almaya giden yani kısacası bir adamın hayatını kolaylaştıran kadın olmayın. Eşinizin iyiliğini düşünerek, onun üzerinden sorumluluklarını alarak, onun hayatını gereğinden fazla kolaylaştırmayın. Bırakın ampul yanmasın karanlıkta oturun ama yapması gereken kimse o yapsın. Mükemmel kadın ve ideal eş olmaya çalışan kadınlara bakıyorum da hep bir hayal kırıklığı kalıyor ellerinde. İlk sırada aynaya bakınca kendimi görüyorum..

   Bizler onların iyiliğini düşünüyoruz kendimizce ama hem onlara hem kendimize zarar veriyoruz. İnsan dediğin kör nefis. Verdikçe ister verdikçe alır. Durupta düşünmez ben ne veriyorum diye. Evlilik aynı hayatı paylaşmaksa eğer paylaşın hayatınızı ve mükemmel olmayın. Sizin mükemmel eş olma çabalarınızla bütünleşen tüm bu durumlar erkeğin egosunu yücelterek onun sizi köleleştirmeye çalışacağı bir hayata dönüşüyor bir süre sonra ve tüm bunların sizin göreviniz olduğu algısı ortaya çıkıveriyor. Siz onun için mükemmel eş olmaya çabalarken, erkek kendisini bir saltanatın içerisinde buluveriyor ve kendi devletini oracıkta kuruyor. Siz hiç fark etmiyorsunuz. Çünkü siz eş olmak için çabalıyor, hayatın yükünü bir nebze bile olsa onun omuzlarından almak istiyorsunuz. Bir teşekkür bile beklemiyorsunuz eşinizden.

   Peki kendiniz için ne yapıyorsunuz? Bir kaç saatliğine mükemmellikten uzakta bir kafenin bahçesinde güneşli bir günün keyfine vararak kahvenizi yudumlayıp bir kaç sayfa kitap okuyabiliyor musunuz? Nefes alabiliyor musunuz? H-A-Y-I-R-!-!-!

   Erkek sizin eş olma çabalarınız üzerinde öyle bir baskı oluşturmuş ki, kapı komşunuzdan yumurta istemek için bile ondan izin almanızı bekler hale gelmiş.

   Ve bir gün bütün bu olay örgüsünden yorulup bir kahve molası verip kendinize gelmek istediğinizde anlıyorsunuz siz eş olurken erkeğin devletini kurduğunu. Bir tek itirazınız sizin bu dünyadaki en kötü kişi, en beceriksiz kişi, en görevlerini yerine getirmeyen kişi olmanıza yetiyor da artıyor bile. Siz verdiğiniz emeklerin bir sömürge sistemi üzerine kurulduğunu gördüğünüzde herkesin sorumluluğunu alması gerektiğini söylediğinizde çok geç kalmış oluyorsunuz..

    Çünkü sürekli vermeden almaya alıştırdığınız erkek, sıra kendinden bir şeyler vermeye geldiğinde sizi çamurlara batırıp çıkartıyor. Ne burnunuzun havada olması, ne bir yerlerinizin kalkmış olması kalıyor. İleri gidip iffetinize dil uzatabilme hakkını kendisinde görüyor. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama ailenizin sizi istemeyeceği algısına sizi bir an bile olsa inandırıyor. Siz bunların farkına varıp isyan bayrağını çektiğinizde ise vermeden alarak kör kütük sarhoş olan erkeğin eli yüzünüzde patlayıveriyor bir anda..

   İşte burada devreye toplum baskısı giriyor. Ne yapacağınızı bilemez halde susmanız o adamın ağzından dökülen "Burası benim hükümdarlığım!" sözleriyle taçlanıyor. Artık ne kadar mücadele etseniz de fayda etmiyor. Erkeğe kendi ellerinizle farkında olmadan giydirdiğiniz bu zırhtan içeriye hiç bir söz, hiç bir gözyaşı girmiyor. Egosunun kurbanı olan erkeğin yüreği artık sizi görmez ve işitmez oluyor. Öyle ki sevginiz bile ilişkinizi ayakta tutmaya yetmiyor.

   Kırılan bardaklar, tabaklar sinir krizleri olmuyor artık giderken.. Sessizce gidiyorsunuz.. Bir anda verilmiş bir karar olmuyor. Bazen de gitmek gerekiyor..

   Sakın güçlü olmayın. Gözünüzde bir damla gözyaşınız olsun. Her işe atlamayın. Her şeyi bilmeyin. Her sorumluluğu üstünüze almayın. Beklentiyi düşük tutun ki, bir şeyler yaptıkça takdir edilmenin ve edilen teşekkürün hazzını yaşayabilin.
 
   Siz siz olun mükemmel kadın olmayın..







 












30 Aralık 2015 Çarşamba

Kitapları Film Yapmasınlar..




   "Ay ben izlediğim bir filmi bir daha izleyemem!" diyenlerden olmadım hiç. İzlediğim bir filmi defalarca izleyebilir, okuduğum bir kitabı da tekrar tekrar okuyabilirim.
   Hayatımda böylesine yer edinmiş az sayıda kitap ve film vardır. Saysam bir elin parmaklarını geçmez. İşte bunlardan birisidir 'Şeker Portakalı'. Diğeri ise 'Sefiller' ama filmini izlemedim henüz..

   Döner döner okurum. Her okuduğumda başka bir yerinden tutarım. Her okuduğumda başka bir ders çıkartırım kendime. Ve her okuduğumda gözyaşlarıma hakim olamam ve mutlaka ağlarım..
   Benim başucu kitaplarımın filmlerini yapmışlar meğerse ve benim haberim olmamış. Bu gece ikinci filmim oldu ama söz konusu Şeker Portakalı ise izlemeden ve yazmadan geçemezdim..
 
   Her ne kadar filme dönüşen kitapları başarılı bulmasam da izledim. Tam olarak duygu yansıtılamamış olsa da genel konuyu anlıyorsunuz. Ama filmi bir daha izleyeceğimi sanmıyorum. Imdb neye göre puan veriyor bilmiyorum ama film duygu eksikliğinden bile 7.2 puanı almamalıydı.
Kitabı okurken boğazım düğüm düğüm olur, yutkunamaz, gözyaşlarımı tutamaz olurum. Aynı etkiyi bekledim ister istemez bu yüzden hata bende. Her zaman beklentiyi en üst seviyede tutuyorum bu da hep hayal kırıklığı yaşamama neden oluyor.

   Şu ana kadar filmini izleyip başarılı bulduğum iki kitap var: Mutluluk(Zülfü Livaneli) ve Açlık Oyunları 1. Kitap(Suzanne Collins).
   Gerçeğine en yakın, kitabı kafanızda canlandırmanıza yardımcı olan yapımlar olmuş ikisi de. Mutlaka tavsiye ederim iki kitabı okumanızı ve filmlerini izlemenizi.




















   Filmini izlememiş olsam da bu yazıyı yazarken Sefiller'in 10 bölümlük radyo tiyatrosunu dinliyorum :)
   Ve diyorum ki: 
"Kitapları Film Yapmasınlar.."
   






29 Aralık 2015 Salı

Bajrangi Bhaijaan..





    Mis gibi kokan tereyağlı patlamış mısırımız, çikolatalarımız içecekleri de hazırladık mı tamamdıırr..

    Hiçte hayal ettiğiniz gibi olmadığını söylemeliyim.. Ne patlamış mısır ne de çeşitli abur cuburlardan hiç biri yok :) Uykusuzluğa yenik düşüp sosyal medyada şiddetle tavsiye edilen bir filmi artık izlemeliyim diyerek açtım 'Bajrangi Bhaijaan'..

    Başrol oyuncumuz Salman Khan ve yanında da Kareena Kapoor Khan var. Salman Khan'a ait izlediğim ilk film olacak bu o sebeple birazda heyecanlıyım. Aslında filmi izlememe sebep olan etkenlerden biriside Kareena Kapoor. Kendisine ve oyunculuğuna hayranlığım var. Kendisiyle Aamir Khan yapımlarında tanıştım ve beğendiğim oyuncular listesinde üst sıralarda yerini aldı  :)
    Filmde Pakistan'dan Hindistan'a annesiyle birlikte yaptığı yolculukta annesinden ayrı düşen ve Hindistan'da kalmak zorunda kalan konuşamayan küçük bir kızın(Shahida-Munni) orada tanıştığı iyi kalpli bir adamın(Pavan-Bajrangi) onu ülkesine geri götürme çabası ve bu sırada yaşadıkları maceralar anlatılıyor. 

    Açıkçası filmi izlemeden önce beklentimi çok yüksek tutmuş olmalıyım ki, film bittikten sonra küçük çaplı bir hayal kırıklığı yaşadım açıkçası. IMDb'den 8.2 puan almış, tüm seyirci kitlesinin ağlamaktan helak olduğu, duygusal patlamaların ardının arkasının kesilmediğini okuduğumda dediğim gibi beklentim çok yükselmişti ve zaten ağlamaya hazır olan bir yapıya sahip olduğumdan hüngür hüngür ağlarım zannetmiştim. Ama tahmin ettiğim gibi olmadı. Evet film duygusal ve sürükleyici. IMDb'den de yüksek puan almış bir film. İzlerken sıkılmıyorsunuz ve bir solukta bitiyor. En etkileyici yanı da filmin son sahnesi oldu. Zaten bu Bollywood filmlerinin klasiğidir. Uzuuun uzun hikayeyi anlattıktan sonra olayın çözümünü son dakikalarda kısa bir sürece sıkıştırıverirler.

    Duygusal anlarınızdan birisindeyseniz ve duygusal bir film arıyorsanız Bajrangi Bhaijaan'dan daha ön sıralara alabileceğimiz filmler kesinlikle var. Benim beklentimi karşılayan bir film olmadı. Salman Khan'ı daha etkileyici bir yapımıyla tanımış olmayı isterdim doğrusu. 

    Filmi izlemenizi tavsiye ederim akıcı ve güzel bir konusu var ama beklentinizi çok yüksek tutmayın derim. Aşağıda filmle ilgili çeşitli resimleri ve bir kaç sahneyi sizler için paylaşıyorum. Resimler internetten alıntı olduğundan dolayı bazılarının görüntü kalitesi için şimdiden kusura bakmayın..

    Bu arada beklentilerinizi karşılayacak olan, konu olarak aynı olmayan ama bir adamın bir çocuk için sarf ettiği emeği ve ona olan sevgisini anlatan bir film izlemek isterseniz eğer ve hala izlemediyseniz ben sizlere 2007 yılına ait bir Aamir Khan yapımı olan Her Çocuk Özeldir filmini şiddetle tavsiye edebilirim.
    Zaten iki filmi de izledikten sonra benim ne demek istediğimi daha net bir şekilde anlayacaksınız sizlerde.

    Sizde Bajrangi Bhaijaan filmi ile ilgili yorumlarınızı ve etkileyici bir duygusallığa sahip olan film önerilerinizi aşağıda benimle paylaşırsanız sevinirim...

           Güzel Geceler Dileklerimle..  :)                 























           







28 Aralık 2015 Pazartesi

Kestanenin Şerbeti, Fiyonkun Nezaketi..





   Mum ışığında kitap okumayı, kaliteli uzun sohbetler yapmayı, denize karşı boş boş oturmayı, fotoğraf çekmeyi, konuşmayı ama çok çok konuşmayı, insanları ve insanların bana kattıklarını, bazen melankolik olmayı ama genelde neşeli olmayı, günlerden Çarşambayı, mevsimlerden kışı, aylardan Ocak'ı, müzik türlerinden en çok Jazz'ı sonra Rock'ı, ama genelde türleri karıştırmayı, bakmayı beceremesem de balıkları, dostlarla birlikte olmayı, sinemayı, İKEA'yı, renklerden moru ve siyahı, saatlerce hayal kurmayı, tüylü kalemimle yazı yazmayı çok severim..
   Türk kahvesini şekersiz içerim eğer soda varsa kahvemin yanına mutlaka isterim. Yabancı dizilerden çok Türk dizilerini izlerim. Filmlerden öncelikle bilim-kurgu ve aksiyonu seçerim.. 

   Uyku Çin'de bile olsa gidip uyuyunuz mantığıyla, Garfield Kuralları olarak bilinen 10 maddeden oluşan Tembellik Yasasını hayatıma geçirmeyi her ne kadar hayal etsem de; bu hayal, rüyalarımı süsleyen pembe bulutun içerisindeki dünya olmaktan ileriye gidemiyor..  :) :)

   Hayallerime ortak, hayatıma dahil olmak isteyen herkesi bu çatı altında toplanmaya çağırıyorum..

   Bu Güzel Gecenin Sabahından Hepinize Sevgiler..




27 Aralık 2015 Pazar

Bu Vazgeçiş Sana Hediyemdir..




Şimdi birlikte yürüdüğümüz sokaklarda dolaşıyorum sevgilim..
İlk elimi tuttuğun yerden geçtim bugün.
Varlığınla anlamlanan bu sokaklar şimdi yokluğunda gözlerimi doldurmuyor.

Hiç ağlamadım biliyor musun?
Arkandan ağlayacak bir yürek bırakmadın bende.
Değer miydi bu kadar kırılmalara?
Bugüne değin akıtılan gözyaşlarına değer miydi?
Bugüne kadar akıttığım her göz yaşımda yavaş yavaş sende aktın içimden.
Her göz yaşımda bir adım daha uzaklaştın yüreğimden.

Şimdi birlikte yürüdüğümüz sokaklarda dolaşıyorum..
Denize karşı uyuduğumuz gecelere gittim yine.
Üşüdüm biraz ama senin sıcaklığını aramadım bu defa.

Karanfil'de bensiz mi yürüyorsun şimdi?
Her zaman girdiğimiz kafeye gidiyor musun ben yokken?
Kızılay bensiz daha mı ışıl ışıl?
Arjantin'de kim bekliyor şimdi seni?

Attığın mesajlar içimi titretmiyor,
Aşkına özlem duymuyorum,
Ellerini aramıyorum,
Gözlerin hatırıma gelmiyor,
Sesin kulaklarımda çınlamıyor,
Resimlerin olmasa yüzünü de hatırlamakta zorlanacağım sanırım.
Değdi mi kalbimi böylesine kırdığına?

Pişman değilim ama mutlu da değilim..
Seni yaşamak istedim ve yaşadım..
Bilirsin keşkeleri sevmem.
İşte o yüzden keşkelerim yok şimdi.
Bana keşke dedirtecek her şeyi sana bıraktım öyle gidiyorum.

Bütün bu şehir, tüm malım, mülküm senin olsun.
Ruhumun yaralarından akan acıyı durduramaz hiçbiri.
Benim şehrim SENDİN..
Al bu şehri, bu evi, bu sokakları..
Al hepsi senin olsun şimdi..

Gidiyorum şehrinden..
İlk defa kendimi düşünerek atıyorum adımlarımı..
Tüm bu şehri bana verseler de gidiyorum..
Tüm sözcüklerimi arkada bırakıp gidiyorum..
Sana dair ne varsa bırakıp gidiyorum..












25 Aralık 2015 Cuma

Bir Kitap Ne Kadar Bekler Beni?




   Dış dünya ile tüm bağlantımı kopartırım ve kitabı yaşarım sadece. Birisi bir şey mi demiş, yemek hazır mıymış, düğün mü varmış, deprem mi olmuş, dünya mı yanmış hiç umrumda olmaz. Zaten fark etmem çevremde gelişen olayları. Kitapla bütünleşirim okurken.. 

   Bu yüzdendir ki kitapların üzerimde bıraktığı etki de büyük olur. Gerçekten ağlarım kitap acı sonla biterse, gerçekten hayretler içerisinde kalırım ve ben sana güvenmiştim katil sen miydin diye düşman bile olurum hatta kitabın içerisindeki karakterlere..

   E-kitap okuyamam ben mesela. Kitaba dokunmalıyım. Sayfalarını değmeli ellerim. Dokusunu hissetmeliyim. Köşelerini bantlayıp muhafaza etmeliyim..
   Kitaplarımı birisine emanet etmekte çok zorlanırım. Herkes benim gibi koruyup kollamaz, hassas davranıp ruhundan anlamazlar kitaplarımın diye endişe ederim. Olur da kitaplarımı birisine ödünç verirsem mutlaka içine ayracını da koyarım ve bükmeden, sayfalarını kıvırmadan oku diye tembihlerim. Bir cümlenin altını çizeceksem yumuşak dokulu bir kalemle hassas bir şekilde çizerim.

   Hiç internetten kitap alışverişi yapmadım. Yapamam da sanırım. Kitapçıya gitmeliyim. Kendimi rafların arasında kaybedip, her kitaba dokunma arzusuyla hunharca uzanmalıyım her kitaba  ve nazikçe elime alıp kitabın bana vereceği sıcaklığı hissederek almalıyım o kitabı. Dokununca ısınmazsa içim alamam, ertelerim başka zamana..

   Ama bu aralar tuhaf bir durumdayım. Kitapları alıp koyuyorum üst üste beni bekliyorlar okunmak için. Bu soğukluk hayra alamet değil. Ben ne ara bu hale geldim anlamadım. En kısa zamanda özüme dönmem temennisiyle..








Gönderilmeyi Bekleyen Kartpostallar..




   Uzun zamandır yazmak istediğim, sesimi duyurmak istediğim bir konudan bahsedeceğim bugün: "Kartpostal"

   Bilmeyenler olabilir mi diye düşünüyorum da yaşça küçüklerimiz varsa aramızda bilmemeleri çok normal. Kartpostalları çok sevmeme rağmen eskiyen ve tozlu raflara kaldırılıp unutulan bu geleneğimizi vurgulamak için açtım bu postu.

   Şimdilerde kırtasiyelerde kartpostal namına birşey bulabilmek mümkün değil. Hatta "Kartpostal var mı?" diye sorduğumda "O ne abla?" diyenler bile var. Gittiğim şehirlerden kartpostal almayı severim tabi bulabilirsem. Eğer imkanım olursa gittiğim şehirlerden kartpostal yollamayı daha çok severim.
En son kartpostalımı Antalya/Side'den almıştım.

   Ben kendi kartpostallarımı kendim boyuyorum artık. Nasıl mı? D&R'da 'Esrarengiz Bahçe' kitabının kartpostal versiyonunu görünce, 'Zaten boyama kitabını boyuyorum kendi kartpostallarımı neden kendim renklendirmeyeyim?' diye düşündüm ve hemen satın aldım. Fiyatı 10 TL ve içerisinde 20 adet birbirinden farklı kartpostal var. Hepsi de sizin istediğiniz şekilde renklendirilmeye hazır halde renklerle hayat bulmayı bekliyorlar. Fiyat olarakta gayet uygun tanesi 0,50 kuruşa denk geliyor. Eğer kartpostallara ilginiz varsa ve boyama yapmayı da seviyorsanız kaçırmayın derim.

   Sizlerde nadide kartpostallarınızdan beni de mahrum bırakmaz ve bir kartta bana yollarsanız çok sevinirim. Çünkü daha boyanacak o kadar çok kartpostalım var ki sahiplerini bekleyen..



   Beni bu yazıyı yazmaya teşvik edense Sevgili Balköpüğü'nün bloğunda paylaştığı "Postcrossing" uygulaması. Siteye üye oluyorsunuz ve sistem size bir adres veriyor ve bir kod veriyor. O kodla birlikte kartınızı Dünya'nın bir ucundaki kartpostal tutkunlarına gönderiyorsunuz. Zaten Balköpüğü'nün bu konuyla ilgili tüm detayları anlattığı yazısını buradan okuyabilirsiniz.








23 Aralık 2015 Çarşamba

Kendimden Özür Dilerim..




   Bir zamanlar insanlar için yaşıyormuşum meğer. Aman kırılmasınlar. Aman üzülmesinler. Aman elimden ve dilimden zarar görmesinler diye hep sustum. Kendi kendime söylendim, mırıldandım, ağladım. Daha sonra gülümsedim ve kimseler anlamasın diye anlayıpta alınmasınlar diye sustum.

   Verdim.. Karşılığında ne alacağımı sorgulamadan verdim.. Zaten önemli de değildi. Ben almadan vermenin bir gün bana mükafat olarak döneceğine inanmıştım çünkü. Hayır demenin de bir erdem olduğunu unuttum ve hiç hayır diyemedim kimseye. Herkes mutlu olmalıydı benim lügatimde. Eğer benim hayatımda ise mutluluğu hak ediyordu. Kendimin de mutluluğu hak ettiğini unutmuşum oysa. Hep erteledim başkalarının mutlulukları uğruna kendimi. Mutlu olmaya hakkım yokmuş gibi. Bir maske taktım yüzüme hep gülen. Çıktım sahneye ve dört dörtlük bir oyun sergiledim binlerce insanın karşısında. İyiyim ben, güçlüyüm. Güçlü olmak zorunda değildim halbuki..

   En çok kendime haksızlık etmişim ben bu hayatta. En çok kendimi yok saymışım. Ne kadar üzüldüğümü görmezden gelip hep oynamışım.. En büyük saygısızlığı ben kendi kendime yapmışım..

   Şimdi kendimden ve yüreğimden özür diliyorum.
Kendimi bu kadar hiçe saydığım için, kendime bu kadar haksızlık ettiğim için, kendimi hep görmezden geldiğim için, kendimi hep en son plana ittiğim için, duygularıma bile engel olup göz yaşlarımı görmezden geldiğim için, beni kıran her sözcüğün kalbimde daha derin bir yara açmasına sebep olduğum için, kendime hiç acımadığım için, beni bu kadar üzmelerine izin verdiğim için KENDİMDEN ÖZÜR DİLERİM...




Söylenmemiş Sözler..




   Bu zamana kadar söyleyemediklerimi şimdi söyleyebiliyor olmanın huzuru anlatılmaz sanırım. Bazı argo(!) sözcükler içerebilir bu yazım çünkü öylesine doluyum ki.. Sadece bu postun altına sığdıramam söylenmemiş sözlerimi. Bir nebze bile olsa içimi dökmüş olacağım en azından bu bana yeter.

   Kaynanam'a: Kayın-valide olmanı beklemiştim hep senden ve bu yüzden "Anne!" dedim sana. Eşimin annesi dedim saygıda ve hizmette kusur etmedim. Beni öyle noktalara getirdin ki eşimin hatrına sineye çektim. Annemizdir dedim sana hep güler yüz verdim. Oğlun bile senden kaçıp gitmişken annedir dedim. Hep oğlunu sana yönlendirdim arasın, sorsun, saygı duysun, terslemesin diye telkin ettim hep. Yanlış mı yaptım? Bıraksaydım da kopmuş aile bağlarınız daha da kopsa mıydı bilemedim. Kıskandığın zamanlar oldu, her anne oğlunu biraz kıskanır dedim. Kız kardeşinle bir olup namusuma dil uzattınız da kalkıp yüzünüze iki çift söz söylemedim. Oğlunla beni ilk duyduğun andan itibaren olmaz bu iş dedin ve olmaması için elinden geleni de yaptın. Ayrılmamızı bizden çok sen istedin. Eşimle bir ay ayrı kaldım. Evimize baş başa dönmek istedik. Sen sinsice oğlunun kulağına 'Beni de götürmezsen sana hakkımı helal etmem.' dedin. Yatak odama uygunlu uygunsuz girdin. Oğlunun sinirli zamanlarını fırsat bilip beni kötülemek için hiç zaman kaybetmedin, her fırsatı itinayla değerlendirdin. Yüzüme güldün, benimle hoşsohbet ettin ama eşimle en ufak tartışmamızı hissettiğin an yüzüme karşı tüm kinini kustun. Samimiyetine her inandığımda beni hayal kırıklığına uğrattın. Ayrılığımız duyulunca kaynatamı da alıp mal paylaşmaya yada senin deyiminle anlaşmaya(!) gelmek için teklif sundun. Benimle anlam veremediğim bir yarışa girdin. Halbuki sen ANA idin ben Yâr. Sanırım hiçbir zaman da bu yarışının sebebini anlayamayacağım. Her şeyine eyvallah dedim olmadı. Seni Rabbime havale ediyorum..

   Kaynatam'a: Senden baba olmanı beklemedim hiç. Çok istedim ama beklentiye girmedim. Yıllar önce bıraktın gittin çocuklarını. Çok çabaladım düğünümüzde oğlunun yanında olman için. Hiç unutmam oğlunun bana sarılıp titreyen sesiyle "Senin sayende on yıl sonra ilk defa bir aile olduğumuzu hissettim." deyişini. Onlara bir huzurlu bir aile veremediğin gibi, aile olmayı da öğretemedin. Başka bir kadınla gününü gün ederken evlatlarım ne haldedir diye düşünmedin. Seninle oturduk karşılıklı çay içtik dertleştik. Bana içini açtın. Bende sana derdimi anlattım. Çünkü geçte olsa babalık yapabileceğine inandım. Oğlunu hep teşvik ettim seninle görüşmesi için. Peki sen ne yaptın? Kumar oynadığı için oğlunu terk edip bir karara sürükleyerek kumarı bırakmasını sağlamaya çalışırken ben, bana mesaj atmaması ve aramaması için öğüt verdin. Rest çek dedin. Oğlun eşiyle barışınca sırtını döndün, oğluna küstün. Oğlunun kumar borçları bitmemişken onu kredi çekmek için çağırdın. Oğlun kabul etmeyince yine ona sırtını döndün. Seni defalarca aradı, mesaj attı. Merak edip neyin var demedin. Ya oğlunun başı dertte olsaydı, ya sana ihtiyacı olsaydı ama hiç düşünmedin. Çünkü senin çıkarlarına ters düşmüştü. Çıkarların karşılanmayınca oğlunu da yok sayabildin. Seni de Rabbime havale ediyorum..

   Kaynım'a: Hiç haklıyı haksızı sorgulamadın. Abine, abinin istediği cevapları verdin hep. O öfkeliyken iyice körükledin. Biz eşimle barışınca 'Anası yine kandırdı dimi lan seni.' deyip abinin aklına fitne tohumları ektin. Her fırsatta ayrılığı için onu destekleyeceğini söyledin. Sende birini seveceksin, hayatına alacaksın. Ne sen ne eşin bana yaşattıklarınızla imtihan olmayın çok zor. Ne diyeyim ki seni de Rabbime havale ediyorum..

   Görümcem'e: Çok sevmiştim seni. Kardeşim olarak görmüştüm diyebilirim. Seninle alışverişe gitmek, dışarda vakit geçirmek, birlikte birşeyler yapmak hoşuma gitmişti hep. Ne zaman ki abinin bir anlık öfkeyle yaptığı hataya aldanıp sorgulamadan yargıladın beni, işte o zaman anladım diğerlerinden bir farkın olmadığını. Biraz daha büyüdüğünde kimin yolunu izleyeceğini gördüm. Belki bende peşin hükümlü davranıyorum ama artık iyiyi düşünecek kadar insaflı olamıyorum..

   Müstakbel Ex Kocamın Dostuna: Eroinman kardeşinle beni kıyaslayıp, eşim gece işteyken onu beklediğim için uyumayışımı bahane edip, bana 'Manik Depresif ' teşhisi koyabiliyor olman takdire şayan bir hareket doğrusu. Eşimin de bu durumu iyice içine sindirip beni psikolojisi bozuk olarak ilan etmesini zaten sorgulamıyorum bile artık..

   Müstakbel Ex Kocamın Kankisine: Karısını döven, jandarmalık olan, utanmayıp darp raporu alarak eşini tazminat istemekle tehdit edebilen, karısı onu terkedip gittiğinde çocuğunu arayıp sormayan, eşi çalışmadığı için devletin üç kuruşluk eş yardımını kâr sayan, karısının yokluğunda geneleve giden, ayrılacağımızı öğrendiğinde yalancı şahitliği görülmemiş bir hevesle kabul eden bir adam olarak sana söyleyecek sözüm yok. Allah seni ıslah etsin.

   G ve A'ya: Yanımızda olup evliliğimizin her aşamasında bize destek verip, deneyimlerinizi bize sunarak bizi her zaman mutluluğa sevk etme çabalarınız ve dostluğunuz için size çok ama çok teşekkür ederim. Her daim kalbimde yeriniz apayrı..

   L'ye: Yalnızlığımın ve kimsesizliğimin farkında olup beni saatlerce dinleyen, derdime ortak olan, beni çaya çağıran, artık uzakta olsamda arayan soran, gurbette dahi samimiyetini ve arkadaşlığını esirgemeyen L'ye sonsuz minnettarım..

   Ailem'e: Annem, babam ve kardeşlerim.. Her daim yanımda olduğunuz, desteğinizi esirgemediğiniz ve sevginizin sıcaklığını bana mütemadiyen hissettirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizi seviyorum..

   Canım Komşularım: Hadi bakalım size malzeme çıktı yine iyisiniz. Günlerinize katılmadığım ve kendimi sizden soyutladığım için bir kat daha mutluyum şimdi. Rabbim sizin dilinize düşürmesin ne diyeyim..

   Ex Kocama: Sana söyleyebileceğim tek bir kelimem yok. Veda cümlelerimi açtığım ilk postta söyledim. Bir daha içimden ne söylemek geliyor nede hatırlamak. Buraya yazdığım iki satırın bile sana fazla geldiğini düşünüyor, en çokta seni Rabbime havale ederken, yarına kalır yanına kalmaz demek istiyorum..
   Ha birde şu sözler yankılanıyor kulaklarımda:

   "-Anne evlilik nedir?
    -EVLİLİK, ARTIK AİLESİNİN İDARE EDEMEDİĞİ YETİŞKİN BİR ERKEK ÇOCUĞUNU EVLAT EDİNMEYİ ANLATAN BİR KELİMEDİR.."























21 Aralık 2015 Pazartesi

20 Aralık 2015 Pazar

Kadına Şiddet..







   Kadına şiddet denildiğinde ilk akla gelen şey fiziksel şiddettir. Dayak, darp, hırpalama.. Ama şiddet sadece fiziksel şiddeti içermez. Şiddet kendi içerisinde 4'e ayrılır.
   Ben bilmiyordum ve sadece fiziksel şiddeti şiddetten sayıyordum. Müstakbel eski kocam Ex'e ilk hesap sorulduğunda bir tokadın yahut bir itelemenin şiddet olmadığını hala savunur. Bir konuşmanın içerisinde "Ben sana şiddet uygulasam, yüzün gözün morarır, ben sana gerçekten bi tane vursam sen hastanelik olursun ya ne şiddeti? Sen buna şiddet mi diyorsun?" demişti. Hala da kabul etmez. Varsın kabul etmesin ben artık neyin ne olduğunu biliyorum. Sizde bilin, herkes bilsin, tüm kadınlar bilsin.. Ne fiziksel, ne ekonomik, ne psikolojik, ne cinsel.. Şiddete hiçbir şekilde göz yummayın. Çünkü şiddet kısır bir döngü halinde devam eder.





   Fiziksel Şiddet:

   Bedeninize yönelik her türlü saldırı, fiziksel şiddettir. 
   Tokat, tekme ve yumruk atmak, sarsmak, hırpalamak, boğaz sıkmak, bağlamak, saç çekmek, herhangi bir cisim atmak, kesici ve delici aletler ya da ateşli silahlarla yaralamak, işkence yapmak, sağlıksız koşullarda yaşamaya zorlamak, sağlık hizmetlerinden yararlanmayı engellemek ve öldürmek gibi eylemler fiziksel şiddet tanımına dahildir.



   Psikolojik (Duygusal) Şiddet:
   Kişinin bedeninden çok ruh sağlığını hedef alan şiddet türü psikolojik şiddettir. Genellikle bir defaya mahsus eylemlerden çok sürekliliği olan eylemler psikolojik şiddet olarak tanımlanır. 
   Sürekli olarak bağırmak, korkutmak, küfür veya hakaret etmek, aileyle, arkadaşlarla, komşularla görüştürmemek, giyim tarzıyla ilgili baskı yapmak, eve hapsetmek, çocuklardan uzaklaştırmak, kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak, başkalarıyla kıyaslamak, başkaları önünde küçük düşürücü davranışlarda bulunmak, zaaflarıyla dalga geçmek, sevdiği eşya ve hayvanlara zarar vermek, tehdit etmek, şantaj yapmak, aynı şekilde düşünmeye zorlamak gibi eylemlerle karşı karşıyaysanız psikolojik şiddet görüyorsunuz demektir.



   Ekonomik Şiddet:
   Ekonomik kaynakların ve paranın düzenli bir şekilde kadın üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. 
   Koşullar elverdiği halde evin masraflarını karşılamamak,para vermemek, kısıtlı para vermek, ailenin gelir ve giderleri konusunda bilgi vermemek, aileyi ilgilendiren maddi konularda fikir almadan tek başına karar vermek, kişinin mallarına ve gelirine el koymak, çalışmasına engel olmak, istemediği işte zorla çalıştırmak gibi davranışlar ekonomik şiddettir. 



   Cinsel Şiddet:
   Kadını rıza göstermediği herhangi bir cinsel davranışa zorlamak cinsel şiddettir. Cinsel şiddet, cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasını da içerir. 
   Çocukların cinsel istismarı, evlilik içi ya da evlilik dışı tecavüz (kişinin istemediği zamanda, istemediği şekilde, istemediği biriyle cinsel ilişkiye zorlanması ya da yabancı cisimlerle cinsel organa saldırı), cinsel saldırı (tecavüze varmayan her türlü istenmeyen cinsel temas; elle sarkıntılık gibi), cinsel taciz (sözlü ya da yazılı cinsel içerikli rahatsızlık verici davranışlar; örneğin rahatsızlık verici cinsel imalar içeren telefon mesajları, mektuplar), cinsel organlara zarar vermek, zorla cinsel içerikli yayın izletmek, cinsel organları rahatsızlık verici şekilde teşhir etmek, çocuk doğurmaya veya doğurmamaya zorlamak, zorla kürtaj yaptırtmak, fuhşa zorlamak, zorla evlendirmek, bekâret kontrolü ve benzeri eylemler, cinsel şiddet olarak tanımlanır.




Bu yazıyı yazarken ve en önemlisi ben haklarımı öğrenirken www.kadinininsanhaklari.org sitesinde verilen bilgiler bana çok yardımcı oldu. Şiddetin türleri ile ilgili bu siteden alıntılama yaptım. Daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.



SUSMAYIN.. KADINA ŞİDDETE DUR DEYİN !!!

CAN GÜVENLİĞİNİZ TEHLİKEDEYSE 155 POLİS İMDAT, 156 JANDARMA İMDAT VEYA 183 ALO ŞİDDET HATTINI ARAYIN!
(ÜCRETSİZ)


18 Aralık 2015 Cuma

Bay Ego'dan İnciler #1




   İçerisinde bulunduğum süreç hepimizin malumu.

   Müstakbel ex koca ilk görüşmesini annemle yapıyor ve hayatımda hiç görmediğim kadar kendinden emin, kendisinin hatasız olduğuna şiddetle inanıyor oluşunu bir daha gördüm. Ne kadar komiktir ki annem Ex'e "Sen bu kadar latif, bu kadar nazik bir adamsın da benim kızım ne kadar sorunlu ki senin gibi biriyle geçinemior." deyince, müstakbel Ex koca muhteşem egosu ve tüm samimiyetiyle " Heh işte bende onu anlamıyorum." diye cevap veriverdi.  Güler misin bu duruma yoksa ağlar mısın?

   Bir kere daha kendimi nasıl bir adam için feda ettiğimin ve bu zihniyet devam ettikçe hiçbir sorunun çözülemeyeceğinin farkına vardım. Her ne kadar tüm kapıları kapatmış olsam da, geçirdiğim onca zamana, verdiğim emeklerime, kırılan kalbime bir kez daha üzüldüm.
   Ben kendime hiç acımamışım bunu anladım.
 
 

11 Aralık 2015 Cuma

Kutlu Olsun..





   "Havasından, suyundan aşk damlayan yarim var gül renginde. Dünyaları verseler olmaz ki sen denginde... Hımm hımm hımmmm... Derdimi derdinle böldüğümde ömrümü verdiğimsiiin.."

   Dilime dolanmış bu şarkı hummalı bir şekilde hazırlık yapıyorum. Sen şikayet etsen de bu durumdan ben mumları severim bilirsin. Yine donattım heryeri çeşit çeşit mumlarımla. Sofrada tüm sevdiğin yemekler hazır. Fırından İmambayıldı'yı da çıkartınca tüm işim bitecek ve seni bekleyeceğim sadece. Tavuk Sote de yaptım bak sen bayılırsın benim soteme. Pilavı yine beceremedim sanırım. Bir türlü tutturamıyorum biliyorsun. Ya lapa oluyor yada çok yağlı. Ama öğreneceğim söz verdim sana sürekli farklı şekilde yapmayı deniyorum. Patates püresi de yaptım sen gelene kadar soğumasa bari. Rus salatasını da süsledim. Mm.. Sofram şahane oldu. Tam ağzına layık.. Pasta da dolapta hazııır. İçecekler tamaaam. Hediyemde burdaa. Ben! Ben hazır mıyım? Parfümümü sıkmış mıydım? Neyse neyse herşey hazır, herşey tamam.. Herşey mükemmel olacak. Bugün bizim EVLİLİK YILDÖNÜMÜMÜZ..

   Ne güzel hayal etmiştim oysa ki.. Mesajını okuyorum dönüp dönüp "Şu yıldönümünü de zehir ettin ya helal olsun sana" yazmışsın ya hani bana. Düşünüyorum ben sana şu hayatta neyi zehir ettim diye? Aklıma geliyor birden ilk yıldönümümüz. Hani ben giyindim, süslendim, hazırlandım seni bekliyordum kapıda. Bilgisayar başından kalkamamıştın kumar oynamaktan da biz kavga etmiştik. Sende çıkıp gitmiştin evden. Bende bütün gece iç çeke çeke ağlamıştım. İlk evlilik yıldönümümüzdü.. Tam hayalini kurduğumuz gibi.. İkinci evlilik yıldönümümüzden 2 hafta önce sırlarımızı başkalarıyla(ismi lazım değil) paylaştığını öğrenip hesap sorduğumda beni en hassas noktamdan, özlemini duyduğum ama senin kumarından para ayıramadığımız, bu yüzden tedaviye fırsat bulamadığımız evladımla, hassas olduğumu bile bile beni yaralarken vicdanının sızlamadığını gördüğümde gittim ben senin hayatından.. Ve ben mi mahvediyorum bunu da? Neyi kutlayacaktık biz? Artık iyice dayanılmaz olan evliliğimizi mi?

   Saygının olmadığı, sevgilerin tükendiği, ego savaşına dönüştürdüğün, yuva olarak değil bir sömürge olarak gördüğün bu evliliği mi kutlayacaktık biz?

   Bir kez daha anlıyorum ne kadar doğru karar verdiğimi. Ve bir kez daha kararımın arkasında duruyorum. Daha kararlı ve sağlam duruyorum her defasında. Düşen her gözyaşımı hatırladığımda daha sağlam basıyor ayaklarım yere. Daha güçlü tutunuyorum sensiz hayata. Ve bilmeni istiyorum ki;  bu defa hiç ağlamadım giderken.
   Gözyaşlarım senin için feda edilemeyecek kadar kıymetli artık..

   Fethettiğin bu yürek bağımsızlığını ilan etti bugün..

   KUTLU OLSUN !!!
 










26 Kasım 2015 Perşembe

Aşkın Mapushane(!)



   Her ne kadar düşünmemeye çalışsamda olanı biteni, tırnaklarımı kemirirken buluveriyorum bir anda kendimi. Ama dolu bir zihinle değil. Boş boş ellerim ağzımda boş boş tırnak kemiriyorum. Bir eksiklik hissetmiyorum hayatımda. X in yokluğunu aramıyorum. Varlığında bana değer kattığını da hatırlamıyorum.
   Fiziksel, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, cinsellikte dahil olmak üzere şiddetin her türlüsüne değişik yer, zaman ve mekanlarda farklı dozajlarda maruz kalmış bir kadın olarak en çok evin şeklini değiştirip o kadar zahmete katlandıktan sonra gitmiş olmanın yorgunluğunu yaşıyorum sanırım sadece..
   Şimdi tek düşüncem bu sancılı süreci en az zararla nasıl atlatabilirim?
   Bana zindan ettiğin, bir hükümlü gibi mapus hayatı yaşadığım evliliğimden beraatimi istiyorum artık. Daha önce çok hevesle bir blog açmıştım, yazacaktım, paylaşacaktım.. İsim vermek yok ! Rumuzumla açtım bloğumu yazacağım konuları listeliyorum. Eşler işe gitmeyip evde kaldıkları zaman evde temizlik yapmanın zorluklarından bahseden bir yazı yazmak, bu konuyla ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum. Not alıyorum defterime tabi. Gizlim saklım yok ee X'te bloğumu takip ediyor ya haliyle defterime not alırken görünce buyrun size kavga sebebi: 'Sen zaten beni hep kötüle.' Bismillah ne zaman kötülemişim ben seni ki şimdi kötüleyeyim?
   Neden anlatıyorum bunu peki? Kendime ait birşey yapmayı çok istememe rağmen X bunu yazarsam kızar, bu laf ağzımdan çıkarsa kavga olur derken konuşamaz, yazamaz hatta düşünemez olmuştum. Aman alınacak aman yanlış anlayacak aman kavga çıkacak diye diken üstünde oturur hale gelmiştim. Şimdi yeni bir blog açarak duygularımı yazmaya başladım. Gerçek düşüncelerimi dile getirebilmenin muhteşem hafifliği kaplıyor şimdi tüm benliğimi. Korkmadan, sadece kendim olarak kendi hissettiklerimi yazıyorum. Kim ne düşünür, kim ne der, kim nasıl anlar amaaaaannn çokta tınn diyebiliyorum artık.

   Bazende vazgeçmeyi bilmeli insan. Heleki kendine zarar vermeye başladıysa yaşadıkların, kendin için vazgeçmelisin. "Bağlanmayacaksın kimseye öyle körü körüne, O olmazsa yaşayamam demeyeceksin, Yaşarsın çünkü.." X olmadığında bu kadar huzurlu olacağımı hiç tahmin etmiyordum. Yavaş yavaş anlıyorum ki olmuyorsa zorlamayacaksın.
   Aşık olduğum için, sevdiğim için, yaptığım fedakarlıklar için, yaptığım yada söylediğim hiç birşey için pişmanlık duymuyorum. İyiki de yapmışım diyorum. İyiki yapmışım, iyiki söylemişim ve iyiki yaşamışım ve iyiki vazgeçmişim. Yuva kurmak kolay değil evet, yıkmak daha da zor evet.. Peki aşkla, sevgiyle, binbir emek verdiğin yuvanı neden yıkıyorsun a kardeşim diye sorarlar insana.
   Neden yıkıyorum biliyor musunuz? Dişimle tırnağımla kurduğum yuvam, benim hayallerimi yıkıyor, yüreğimi parçalıyor, herşeyim olması için Rabbime avuç açıp dualarımda yakardığım adam beni içten içe kemiriyor, yiyor bitiriyor. Tek seanslığına gitmiş olduğum bir yaşam koçu yanımda bana eşlik eden anneme "Kızının gözlerindeki ışık sönmüş hiç yaşam enerjisi kalmamış." dediğinde anlamadım önce. Birgün yine katıla katıla ağlarken ben ilk defa aynada gördüm kendimi. Evlendiğim zamandan beri ilk defa ağlarken aynada kendime baktım yüzümü yıkarken. Kendimi hiç böyle görmemiştim daha önce. Hemen aldım elime telefonu bir resimlerime baktım bir de aynadaki suretime. Eşim değil, kaynanam değil, arkadaşlarım, komşularım, annem, babam değil hiç kimse değil. Bunu ben yapmıştım.. Gözleri şişmiş, yüzü kıpkırmızı, ağzı kaymış, gözaltları mosmor ve çökmüş, burnu akan, saçı başı dağılmış, umutsuz, çaresiz, amaçsız, boş gözlerle bakan bu kadını ben yaratmıştım..
   Geçmişe baktığımda tuttuğunu koparan, amaçları uğruna çabalayan, kendi doğrularını sonuna kadar savunan, dürüstlüğüyle tanınan, sosyal ve en önemlisi neşeli ve güleryüzlü o kız çocuğunu kaybetmiştim.. Kim için? Ne için? Muhtaç mıyım? Mecbur muyum? Neden mahvediyorum kendimi?  Seviyorum? Sevmek(!) Köleleştirilmeye çalışıldığım bir hayatta eşime olan sevgimi kanıtlamak için çabalıyorum. Sadece eşime de değil, beni istemedikleri için eşim üzerinde türlü oyunlar çeviren tüm dış mihraklara karşı savaşıyorum. İstiyorum ki eşim yanımda olsun. Ee bakıyorum o da yok yanımda. O halde ben KİMİN İÇİN SAVAŞIYORUM???

   Gereksiz insanları hayatımdan çıkartıp kendim için savaşmaya karar vereli uzun zaman oldu ama icraate dökemiyordum haliyle. Ha bir de en önemlisi TOPLUM BASKISI dır ki bu konuya bir sonraki yazımda daha detaylı bir biçimde değinmeyi düşünüyorum.

   Ve diyorum ki eğer aşkınız size bu dünyada cennetten bir kesiti yaşatmıyorsa kendinize bir iyilik yapın, vazgeçin. Kendinizin farkına varın. Hiç kimseye muhtaç değiliz hamdolsun. Oturup secdeye açarız ellerimizi Rabbimize 'dua' ederiz. Pişman değilim hiç birşeyden çünkü bir gören duyan var. Ben kendimin farkındayım.

   Sürekli vermeden almak isteyen bencil insanlar; 'Benden alabileceğiniz herşeyi size verdim. Artık bende size verebilecek bir damla içtenlik kalmadığı gibi, size tahammül edebileceğim sabır stoğunun da dibini sıyırdınız. Ben kendimi sizden azad ediyor, sizi kendinizle başbaşa bırakıyorum.' Yiyin birbirinizi :)

 



24 Kasım 2015 Salı

Kadın Vazgeçerse..




   Fonda Cem Adrian çalarken mutfak masasında oturup otobüs saatimin gelmesini beklediğim bir geceden yazıyorum..
   Terkedilmiş bir şehir, bir ev, bir adam ve anılar bırakıyorum ardımda..
   Defalarca gittim ama böylesine gerçek değildi.. Defalarca gittim ama hiç istemedim.. Defalarca gittim ben senden ama hep geri dönüş biletimide yanımda götürdüm.. Her gidişim sana daha güçlü geri dönebilmek için yaşadığım ayrılıklardı.. Ve nitekim öyle de oldu.. Daha güçlü, daha deneyimli, daha dik bir duruşla, daha bir aşkla ve tutkuyla döndüm hep..
   Hiç böylesine istemedim gitmeyi daha önce..
   Hiç böylesine sessiz karşılamadım ayrılığı..
   Hiç böylesine kırgınlıklarımı buram buram hissetmedim..
   Hiç böylesine düşünmedim tüm yaşanılanları..
   Hiç böylesine verdiğim emekleri yok saymadım..
   Hiç çöpü çıkartmadan, dolaba yemek bırakmadan, toz almadan, banyoyu ovalamadan, nevresimleri değiştirmeden, bulaşık makinesini çalıştırmadan, ütüleri yapmadan, laf sokmadan, trip atmadan, sessizce gitmedim..
   Hiç böylesine yüreğimde hissetmedim ayrılığı..

   Birden kendimi tozlu rafları, eski dosyaları karıştırırken buluverdim. Aradığımı bulmam kolay olmadı ama belki taa lise zamanlarından kalma KADIN VAZGEÇERSE başlıklı yazıyı oturduğum yerde bir çırpıda okudum.. O kadar tastamam bir yazı ki ve bir o kadar da eksik.. Önce sizlerle o yazıyı direk paylaşmayı düşünsemde yazıyı kendi yorumlarımla harmanlamadan olduğu gibi sizlere sunmak istemedim. Merak edenler için yazının orjinalinin bulunduğu görseli daha sonra yazımın sonuna ekleyeceğim.

   Bir kadın nasıl vazgeçer?
   Bir kadın sonuna kadar savaşır aşık olduğu adam için. Tüm fedakarlıklarını sunar sevdiği adama. Asla yapmam dediği herşeyi yapmış, asla kaldıramam dediği her sözü kaldırmış, asla hazmedemem dediği tüm aşağılamaları hazmetmiş, tüm geçmiş yıllarını verdiği, her kaldırımında, her caddesinde anıları olan şehrini terketmiş, sevdiği adam uğruna, aşkı uğruna bir bilinmezliğe yol almış, sarılıp ağlayabileceği bir omuz bile barındırmayan buz gibi bir şehirde aşkıyla ve sevdiği adamla yaşamaya başlamıştır kadın.. Tek isteği ise sevdiği adamın huzurla ve mutlulukla gülen gözleridir..
   Karşılık görememiştir ama sevmeye devam eder. Fedakarlık yapmaktan vazgeçmez. Yanında yatan adama bakar  ve sessiz sessiz ağlar bazen.. Bazen kırılan bir tabak bir cep telefonu belki de.. Ağlar kadın.. Hıçkırarak.. Hissederek.. Yüreği acıyarak.. Sessizce koyar yine başını yastığa.. Sevmekten asla vazgeçmez..
   O kadar hissettirmiştir ki sevdiğini, aşık olduğu adam tarafından 'ne yaparsam yapayım her zaman beni sevmeye devam edecek' düşüncesinin haklı gücünü erkeğe teslim etmiştir..
   Bir kadın öyle kolayca arkasında bırakıp gidemez tüm duygularını. O kadar bağlıdır ki duygularına erkek gücünü tam da buradan alır zaten.. Ama bilmez ki unutmaz kadın, sadece bir köşeye atar ve üstünü örter.. Sineye çeker tabiri caizse..
   Eskiden yüklükler vardı annelerimizin çeyizlerini sakladıkları. Bir süre sonra etrafta ne kadar fazlalık varsa, ne kadar dağınık görüntü varsa o dolap saklardı herşeyi.. Kadın gibi yutardı göstermezdi.. Ve hiç kıymeti bilinmezdi 'şunu şuradan söksek ev ne kadar genişler aslında' diye her defasında olmaması gerektiği vurgulanırdı ama vazgeçilemezdi.. O yüklük o evden atılmaya karar verildiği zaman öylesine çok döküntü çıkar ki ortaya atmaya kıyamazsın ama tutmaya dayanamazsın içinden çıkanları.. O zaman anlaşılır kıymeti.. Kaybedince değeri bilinmeye başlar ve belki  tozu bile alınmayan o yük dolabı yeniden yaptırılmaya karar verilir. En güzel ahşaptan, belki lake yaptırılır parıl parıl.. Ama kırılıp atılmıştır eskisi.. Senin kahrını çeken..
   Kadın gibi.. Aşık olduğu adam tarafından yüzüne vurulur her fırsatta istenmediği, fazlalık olduğu, gittiğinde huzur vereceği söylenir kadının yüzüne.. Yüreğine.. Ama kadın bir anda karar vermez. Sineye çekmeye devam eder, sever ısrarla..
   Günün birinde sessizce ve tüm kırgınlıklarını alarak susarak gider kadın erkeğin hayatından..
Vermeden almıştır erkek. Sevgilerde tükenir bir gün. Ruhundaki yorgunluktan başka birşey hissedemez artık kadın..
   Fonda Cem Adrian'ın sözlerine dalıp gittim bir an.. 'Sana sarılınca geçer sandım geçer sandım..' Geçer miydi? Geçti mi?
   Yalnız ve onsuz olduğu zamanlarda bile aşık olduğu adama dönen kadın "Sevgisine karşılık alamadığını hissettiği zaman vazgeçer."
  Erkek devasa egosu yüzünden farkedemez açtığı yaraları. Hala kadının kendisini delicesine sevdiği düşüncesi ve bunun güveniyle yaşamaya devam eder. Kadın için kolay olmaz bu kararı almak. Televizyona boş boş bakar, uzun yürüyüşler yapar, bir sigara yakmıştır belki de ve küllükte kendi kendine sönmüştür hiç içilmeden ama uzun uzun düşünmüştür kadın. Ve vazgeçmiştir artık. Dönüşe dair tüm kelimeleri lügatinden çıkartmış, tüm açık kapıları kapatmıştır artık. Mantığıyla vazgeçer. Aklını yanına alarak gider kadın..


   Bir kadın gerçekten ne zaman vazgeçer?
   Ben seni sevmekten ne zaman vazgeçtim?

   Kötü günümde yanımda olmadığını anladığım zaman vazgeçtim.
   Canın sıkıldığı zaman benimle paylaşmaktan kaçındığın zaman vazgeçtim.
   Kırılacak olsam bile düşüncelerini açıkça paylaşmak yerine bana YALAN söylediğini hissettiğim zaman vazgeçtim.
   Gözlerime yüreğinle bakmadığını ve bir yerlerde hep benden birşeyler gizlediğini hissettiğim zaman vazgeçtim.
   Her sabah benimle uyanmak istemediğini söylediğinde vazgeçtim.
   Geleceğimizin olmadığını gördüğüm zaman vazgeçtim.
   Düşüncelerime saygı duymadığını anladığım zaman vazgeçtim.
   Değerlerimi görmezden gelip, değer vermediğini hissettiğim zaman vazgeçtim.
   Sana sarılınca geçmediği zaman vazgeçtim..
   Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın zaman vazgeçtim.
   BENCİL olduğunu gördüğüm zaman vazgeçtim.
   Beni birey olarak görmediğini anladığımda vazgeçtim.
   Sevgi gösterilerinin amacının arzuların olduğunu gördüğümde vazgeçtim.
   Hasret duyduğumu bildiğin halde beni evlat sahibi olamamakla suçladığın zaman vazgeçtim.
   Başka insanları benim önüme koyduğunda vazgeçtim.
   Önüme koyduğun insanların lafıyla beni yaraladığın zaman vazgeçtim.
   Beni köleleştirmeye çalıştığın zaman vazgeçtim..

  Bu sebeplerden sadece bir tanesine baş kaldırışım senin benden vazgeçmen için yeterken, bu sebeplerden sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi benim için. Hepsi bir araya gelince yaşanılan yahut yaşanılacak güzelliklerin hatrının kalmadığını gördüm.

   Senden,
   Aşkından,
   Gözlerinden,
   Yüreğinden VAZGEÇTİM..