28 Şubat 2016 Pazar

Haftanın Ritmi #2




   Merhaba Pazar'ın ilk saatleri. Merhabalar yarının Pazar olmasından istifade ederek uykusuzluğun dibini sıyıran ve göz kapaklarına direnen tüm insanlar :) Böyle saatsiz paylaşımlar yaptıkça aklıma sevgili arkadaşım(ben arkadaş olarak görüyorum da kendisi ne düşünür bilemiyorum), blog apartmanımızın kıymetli annesi Dağınık Anne geliyor aklıma :) Nedense bir düzen oturtabilmiş değilim. Bir bakmışsın sabahın ilk saatlerinde paylaşım yapabiliyorken bir bakmışsın böyle gece yarıları paylaşım yapıyorum. 

   Şimdi de "Haftanın Ritmi" yazı dizimin ikinci bölümü ile karşınızdayım. Bu haftam çok ağlamaklı bir hafta olduğu için olsa gerek dinlediğim müziklerde biraz depresif oldu haliyle. Aslında içinizi karartmayı hiç istemem ama size karşı yalan söyleyemem ve rol yapamam. Bu yüzden bu hafta ne dinlediysem sizlerle onu paylaşacağım. Tabi ki 7 gün için 7 ayrı şarkı sizlerle. Ne bir eksik ne de bir fazla :)

   İşte bu haftanın ritmi sizlerle :) Keyifli dinlemeler..


1- Cem Adrian - Sana Sarılınca (Tek kelimeyle "vazgeçilmezim")

2- Cem Adrian - Sen Yağmurları Sevdiğinde

3- Nilüfer - Unut Gitsin

4- Teoman - Aşk Kırıntıları

5- Sezen Aksu - Sarı Odalar

6- Şebnem Ferah - Sil Baştan

7- Sıla - Aslan Gibi



   Güzel Geceler Sizin Olsun.. Mutlu Pazarlar :)











21 Şubat 2016 Pazar

Haftanın Ritmi #1





   Ne zaman uykumu tam almış olarak bir pazar sabahına uyanacağımı hala bilmiyorum. Uykusunu almış, bugünü dolu dolu geçirme planları yaparken bir yandan kahvaltı hazırlayan, ütüleri yetiştirebilecek miyim diye düşünen, çocuklarının ödevlerini yapıp yapmadığını kontrol etmesi gereken, ailecek dışarıda vakit geçirmek isteyen, sevdiceğiyle buluşacak olanlar, sevdiceğinin gözlerine bakınca gözlerinin ışıl ışıl olduğunun farkına varmadan hafifçe tebessüm edenler, iş arayanlar, çalışan ama pazar gününden pazartesinin sendromuna yakalanmış olanlar hepinize kucak dolusu günaydınlar efendim :)

   Her Pazar günü benim için ayrı bir hayat nedense. Bazen hükümdarım bazen sultan, hem hüzünlüyüm hem dinamik, hem mutluyum hem melankolik.. Günümün günümü tutması şöyle bir kenarda duruversin, benim anımın anıma uymadığı zamanlar olabiliyor. Siz biliyorsunuz artık beni :)

   Artık sizlerle her Pazar günü "Haftanın Ritmi" ni paylaşacağım. Her Pazar günü seçtiğim 7 şarkıyı sizlerle paylaşacağım. Umarım işlevsel bir yazı serisi başlatıyorumdur diye kendi kendime de bir düşündüm şimdi :)

   Gelelim sizlerin de dinlemesini istediğim, beğeneceğinizi umduğum listeme:


1- Çiğdem Erken - Ağlayamazsın

2- Julide Özçelik - Gizli Cennet

3- Julide Özçelik - Eşitiz Eninde Sonunda

4- Haluk Levent - Acılara Tutunmak

5- Cem Adrian - Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti

6- Jehan Barbur - Aşk Hiç Biter Mi

7- Aydilge - Yangın Var


Umarım benim kadar severek dinlersiniz :)


En Güzel Pazarlar Sizin Olsun :)







17 Şubat 2016 Çarşamba

Bir Yaşanmışlığın Öyküsü..




ÖNSÖZ

   Geçenlerde evde oturmuş, Youtube üzerinden çeşitli videolar izlemekle meşgul iken kapımız çaldı. Karşımda kısa boylu gözlüklü bir bayan bana annemi sordu ve tanımadığım için kim olduğunu öğrenmek için yönelttiğim sorularımın karşılığında 17-18 yıl önce annemden akıl almak için tuhafiyemize sık sık gelip giden bir hanımmış. Annemi çağırdığımda kadın anneme sarıldı ve başladı ağlamaya. Daha sonra kapıda yaptıkları kısa bir görüşme ve geçmişte olanlar hakkında bir fragman yayınladılar. Kendisini eve buyur ettik ve başladık konuşmaya. Hep duyardım sağdan soldan arkadaş kurbanı olanların hikayelerini. İçkisine ilaç atılan kızların başına gelenleri üçüncü sayfa haberlerinden okurdum. Kendisinden aldığım izinlerden sonra hikayesini burada sizlerle paylaşmak üzere kaleme almaya başladım.

   Not: Aşağıda okuyacağınız hikaye tamamen yaşanmış gerçek bir hayat öyküsüdür. Kişinin haklarına duyulan saygıdan ötürü asıl karakterlerin ismi değiştirilerek bu hikayeyi sizlere en başından anlatmaya başlıyorum.




   Bir Yaşanmışlığın Öyküsü..

   - Kimooo!
   + Güzin Abla'nın evi burası mı?
   - Siz kimsiniz?
   + Ben Fulane. 17-18 yıl önce falan yerde tuhafiyeleri vardı oradan tanıyorum. Gerçi o beni hatırlamayabilir ama..
   - Anneeeee !!
   + Efendiim, kim geldi kızım?
   - Fulane isminde biri geldi anne 17-18 yıl önceden biriymiş.
   + Siz Güzin Abla'nın kızı mısınız?
   - Evet.
   + Fulane..
   - Abla.. Ablacım ben seni dinlemedim. Ah başıma neler geldi bir bilsen. Abla ben annemi çok üzdüm. Şimdi evladım bana aynılarını yaşatıyor abla. Ah ablacım ben seni hiç hiç dinlemedim abla ben arkadaş kurbanı oldum. Çok pişmanım abla..
   + Sen beni çok kandırdın Fulane. Ah be yavrum ben senin hep iyiliğini istedim. Sana hep iyi akıllar verdim. Naptın sen be kızım..

   Fulane Hanım anneme öyle bir sarıldı ki.. Başladı ağlamaya ve ağlarken de hep "Ah ablacım ben ne ettim. Annemi çok üzdüm. Arkadaş kurbanı oldum. Ah ablacım yüzüne bakamıyorum senin.." diye mırıldandı.

   + Hadi geç içeri. Konuşalım..

   Fulane hanım 26 yaşına kadar hiç bir erkekle görüşmemiş, işten eve evden işe giden, ailesinin gelirine katkıda bulunan mutaassıp bir kız iken iş yerinde bir arkadaş ediniyor kendisine. Bu arkadaşı vesilesiyle bir adamla tanışıyor. Paraya sıkıştığı bir kaç zamanda bu adam Fulane'ye yardım ediyor tabii arkadaş olarak. Ama öyle gözünüzde büyütmeyin, büyük meblağlar değil. Cep harçlığı şeklinde ufak tefek yardımlar. Ve sadece iki yada üç kere fazlası yok. Birkaç kerede işten almaya ve pikniğe götürmüş. Tabi ki kız arkadaşı da yanında. Zaten Fulane sonrasında yaşadıklarıyla bu noktaya geliyor. O zamanlar Fulane 26, adam 40 yaşında.

   Fulane Hanım'ın ağzından:

   Arkadaş kurbanı oldum ben. Ben o kızı hiç öyle bilmiyordum. Hep beni çağırıyordu gel bizde kal diye ama annem izin vermeyince gidemiyordum. Çok kavga ettim bu yüzden annemle. Çok bağrıştık. En sonunda bir gün gittim evlerine. Doğum günü kutlayacaklarmış diye gittim ben. Beni öyle diye çağırdılar zaten. Ben her şeyi sonradan öğrendim abla ben nereden bileyim. Ben o kızı öyle bilmiyordum hiç. Meğerse kızı annesi pazarlıyormuş hatta çocuğu bile varmış. Ben doğum günü diye gittim ama içkili bir ortamdı. Ben içmedim ilk başta ama çok ısrar ettiler iç diye, bir kereden birşey olmaz dediler. Ne bileyim abla ben cahil aklım işte.  Ne içtiğimi de anlamadım. Gözlerimi bir açtım ki yanımda adam yatıyor. Olan olmuş giden gitmiş. Ne oldu? Nasıl oldu? Hiç ama hiçbir şey hatırlamıyorum.
   Annem:
   - Belki de ilaç kattılar Fulane yoksa hatırlarsın. Hiç mi birşey hatırlamıyorsun?
   + Yok abla yok hala hatırlamıyorum. Uyumuşum ben. Uyandığımda birlikte olduğumuzu anladım.
   - Belki de senin üzerinden adamdan para bile aldılar. Seni pazarladılar. Ben sana dedim bir erkek yeni tanıdığı birine bir kadına karşılıksız yardım etmez, para vermez diye.
   + Bilmiyorum ki abla hiç hatırlamıyorum. Sen çok söyledin de abla ben hiç dinlemedim ki. Adam bana seni alacağım dedi. Bırakmayacağım dedi hep. Annemler öğrenince kıyamet koptu tabi yer yerinden oynadı. Ne söylediysem olmadı. Babam defolsun gitsin alacaksa adam dedi başka da bir şey demedi. Ama annem hiç izin vermedi o kötü bir adam dedi durdu. Hatta beni bir hocaya götürdü annem. Bana muska yapılmış meğerse. Ama seni alacağım dedi ya ben onu bekliyordum. Abla adam evliymiş, çocuğu da varmış. Almadı beni. Sonra eşim çıktı karşıma. Karısı trafik kazasında ölmüş bir çocuğu varmış. Beni de böyle kabul etti bir şey demedi. Mutlu muyum diye sorsan değilim abla. Eşim içiyor, bıraktıramıyorum. Bırakmak istemiyorum ki seviyorum içmeyi, istediğim için içiyorum diyor bende çok sinirleniyorum. O zamanlar bilseydim evlenmezdim ama yok abla evlenirdim. Çünkü yaşadıklarımın psikolojisi ve baskısı vardı üzerimde. Hata hatayı getiriyor. Hayatım böyle böyle mahvoldu işte.

   - Ben seni gazetede okudum Fulane. Hamile kalmıştın galiba çocuğun var mı?
   + Yok abla hamilelik olmadı. Gazete mi? İlk senden duyuyorum. Var bir oğlum var eşimden. Birde eşimin eski hanımından bir oğlu var. İki oğlum var. Öz oğlum kahrediyor beni de diğer evladımın hiç bir kahrı yok bana. Çok iyi anlaşıyoruz. Ben evlendirdim. Düğününü ben yaptım. Öz oğlum o benim.
   - Başka çocuğun yok herhalde.
   + Yok abla istemedim. İstesem olurdu ama istemedim ki. (Bunu söylerken öylesine umursamaz öylesine donuktu ki. Hissizleşmiş gibiydi. Bir ürperti geldi geçti o an üzerimden.)
   - Bizim iş yerimize ne kızlar geldi geçti biliyorsun Fulane. Hep iyiliğinize olacak akıllar verdim sizlere. Bir tek senin ayağın kaydı...

 
.....

Fulane Hanım'ın hikayesi beni o kadar çok etkiledi ki sizlerle paylaşmak istedim. Paylaşmadan geçemezdim. Sana, bana, bize uzak belki ama yaşanıyor bu hayatlar. Eğer merak ediyorsanız Fulane Hanım'ın oğluyla yaşadığı sorunlardan da başka bir post altında bahsedebilirim. Rabbim bizleri ve evlatlarımızı kötü insanların şerrinden korusun.
Rabbim iyi insanlarla birlikte olmayı nasib etsin.
Amin..



   Güzel Geceler Sizin Olsun..


1 Şubat 2016 Pazartesi

22 BLOGGER 1 HİKAYE BÖLÜM - 9: SEN KİMSİN?


   22 BLOGGER 1 HİKAYE 

BÖLÜM - 4: OYUNCU (NEŞELİ KİTAP VAGONU)
BÖLÜM -5: UYANIŞ (DAĞINIK ANNE)
BÖLÜM -6: TANI (KORE FENOMENİ)
BÖLÜM -7: KAYBOLUŞ (KİTAP CUMHURİYETİM)
BÖLÜM -8: AVCILAR (HER ŞEYDEN KONUŞMALI)
BÖLÜM - 9: SEN KİMSİN? (KESTANE FİYONK)



   Skygge sürüleri, evrendeki anıların kişilere bağlı kalmasına yardımcı oluyorlardı. İnsan anılarıyla ne yapabilir ki?
   "Anılara bağlı kalmak mı? Hah.. Çok saçma.." diye mırıldandı. Silip atmıştı kafasından tüm güzel anılarınını ve sadece insanların hatıralarını yok etmeye adamıştı hayatını. Anılar olmayacaktı hayatta.
   "Benim anılarım yok işte. Yok! Ben yaşamayı başarıyorum. Benim güzel anılarım yoksa kimsenin olmayacak. Anılar olmayacak. Hepsi benim emrime girecek ve ben kendi dünyamı kendim kuracağım." 
Bu kadardı. Tek istediği buydu işte. Bu gece tüm hatıraların toplanacağı geceydi. Beklediği gün gelmişti ve Skygge sürüsü savunmasız ve aptal varlıklardan başka bir şey değillerdi. Onları bertaraf etmek için hiç bir engeli kalmamıştı artık. Çünkü Lexi kendini bilmiyordu. Yıllardır onun anılarıyla oynayarak delirtmişti onu ve hepsi bugün içindi. Skygge sürüsü o baş belası olmadan kendini savunamazdı. Lexi'ye ihtiyaçları vardı ama artık o hiçbir şey hatırlamayan anıları bile olmayan boş bomboş bir yaratıktı.
İstemsizce kıvrılan dudakları bir gülümsemeyi andıran hırsla birleşerek gözlerindeki parıltıda buluştu. Chet bir sigara yaktı, herşey istediği gibi olacaktı. Hiçbir engel kalmamıştı. Olacaktı..

.....



  
.....
   "Alexis.."
   "Alexis.."
   "Aleex.."
   "Aleeeeexx..."

   "Nasıl olur bu? Alex.. Nasıl nasıl..?" diye haykırdı Chet.
   Nasıl olur da Skygge sürüsünün tuzağına düşerlerdi. Ava giderken avlanmak böyle bir şey miydi? Alex.. Ekibindeki en parlak adamını, avcısını nasıl kaybederdi. Yıllarını amaçsız ve eroin bağımlısı bir sapkın olarak geçiren bir adama Skygge sürüsü ne verebilirdi ki?

   Eroinman bir adama hatıralarını geri vermiş olamazlar ki. Hem verseler ne olacak? Şimdiki hayatından çok memnun o. Her yere elini kolunu sallayarak giriyor, her istediğini elde ediyor, hatıralarını istemez ki o. Skygge sürüsü avlamanın, onların o saçma anılara sadık kalarak kulakları tırmalayan göğü yırtarcasına attıkları çığlıkların verdiği hazzı ve gücü ona hiçbir madde veremezdi. İstemezdi zaten anılarını.

   En yakın adamımı, en güvendiğim adamı aldı benden.
   "Oğlum.. Alex.." diye inledi. Chet lanet olası hayatında tek hatırlamak istediği anıyı hafızasının tozlu raflarıda bırakarak intikam yemini etmişti. Şimdi de oğlunu almıştı o lanet kız.

   "Lexi denen o kız yüzünden! Seni mahvedeceğim adi kaltak. Sevdiğin ve sana sadakatle bağlı o adamı, kız kardeşini, karnındaki o piçi gözlerinin önünde, anıların gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçerken öldüreceğim hepsini. Yeminim olsun bu intikam oyununu artık eğlenmek için değil, senin sonunu getirmek için oynayacağım ve sen bir ömür bu anılarla yaşamaya mahkum olacaksın. Gözleri gözlerine değen tüm sevdiklerinin sana son bakışlarını unutamayacaksın. Sen.. Sen Lexi.. Kendi anılarının, kendi hayallerinin, kendi bedeninin katili olacaksın." diye haykırırken sesi boşlukta acı acı yankılanmaya devam ediyordu..

.....



.....

   "Ablanı nasıl kontrol altında tutmayı başaramazsın Melanie!"
   "Rhett.. Ben.. Ne olduğunu anlamadım, birden bire üzerime atıldı ve dışarı çıktı. Bir anlık şokla ne olduğunu anlayamadan Lexi gitmişti bile.."
   "Melanie onun bu gece dışarıda olmaması gereken tek gece. Avcılara kafa tutabilecek kadar güçlü değil. Avcılara kafa tutabileceğinin farkında bile değil. O kim olduğunu bile bilmiyor."
   "Ah Lexi.. Neredeydin seni çok merak ettik." diye sevinç çığlıkları atarak kapıya koştu Melanie.
   "Lexi.. Sevgilim.. Neredeydin? Çok merak ettik seni.."
   "Rhett kimim ben? Söylesene bu yaşadıklarım gerçek mi? Bütün bu insanlar, kırılan kalpler benim eserim mi? Kimim ben Rhett?"dedi ve bayılmıştı.

   Lexi'yi yatağına yatıran Rhett, sırları dökülen aynada oluşan yansımasını gördü. İşte böyleydi Lexi'nin hikayesi. Puslu.. Eski televizyonlar gibi karıncalı.. Bir var bir yok.. Kim olmak istiyordu? Neyi yaşamak istiyordu? Hayattan ne bekliyordu? Bütün bunlar Lexi de dahil hiç kimsenin cevaplayamadığı sorular olmaktan ileriye gidemeyen cümle müsvetteleriydiler. Aslında Lexi sadece seçse yetecekti. Rhett onun seçtiği hayatı yaşamaya hazırdı ama Lexi'nin babası annesini gözlerinin önünde boğduğundan beri yaşadığı bu kimlik bunalımları Lexi için hep bir kaçış yolu olmuştu. Ne zaman yorulsa farklı bir kimliğe tutunarak, farklı bir hayatın içerisinde yer buluyordu kendisine..

.....



.....


   Tüm Skygge sürülerini özgür bırakarak avcı olmayı denedi önce. Velius oldu ve vermeden almanın hazzını deneyimleyerek Skygge sürüsünü tekrar toplamak istedi. Avcı mıydı avlanan mıydı bilemedi. Adelyta oldu sonra. Tehlikenin, tehlikeli olmanın, gözü karalığın ve insanları aşağılamanın sınırlarını zorladı. Cilla oldu ve tek sorunu sivilceleri olan yaşayamadığı ergenliğini yaşamak istedi. Hiç birinde huzuru bulamadı ve karakter arayışı hep devam etti. Yunna oldu en son. Amacı huzurlu bir ev kızı olmaktı. Tek sorununun akşam yemeğinde ne pişireceğini düşünmek olmasını diledi ama hiç umduğu gibi gitmedi. Chet'in hain planlarından birisinin içerisinde buldu kendisini. Zaten yarım olan hafızasıyla sorunlu bir aile yapısının içerisine giriverdi. Oysaki huzuru bulacağına inanmıştı. Ama olmadı..  Boş bir sokakta, bir kaldırımın üzerinde bir kabustan uyanırken buluverdi kendini ve her uyanışında yanı başında olmaktan, onu bulmaktan ve aramaktan vazgeçmeyen Rhett'i..

   "Kim olmak istiyorsun söylesene!! Bu kadarı fazla artık! Seç yada yüzleş kendinle.." diye mırıldanıyordu Lexi...





    Kestane Fiyonk: Umarım hikayemi beğenirsiniz arkadaşlar. Biraz bekletmiş olsam da ilk hikaye deneyimim olduğu için hatalarım olduysa affola. Sıradaki arkadaşımız random.org aracılığıyla yapılan çekilişle KAĞIT SALINCAK olarak belirlenmiştir. Umarım keyifle okumuş ve beğenmişsinizdir. Sıradaki arkadaşa başarılar dilerim. Ben sıramı atlattım. Hadi kolay gelsin :)






30 Ocak 2016 Cumartesi

Gençliğime Sevgilerimle..





Zaman makinesi olsaydı ve kendi gençliğime, mesela 17 yaşıma dönseydim kendime şunları söylerdim; 

En önemli şey aşk onu doya doya yaşa, bu bir.

Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapmıyorsan boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın.

Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin dilini ısır kimseye söyleme.

Sevdiğin insanlar bul, işlerini onlarla yapmanın yollarına bak. Hayat yap, et, çalış, başarla geçiyor. Ve bu maraton çok sevdiklerinle geçerse, iş yapmamış sürekli aşk yapmış olursun.

Bir kaç kişinin elini sıkı sıkı tut. Onların dertleriyle dertlen, mutluluklarıyla uç, dediklerine kulak ver. Onları kaybetme. Her şey değiştiğinde senin en orijinal halini bilip sevenlere ihtiyacın olacak. 

Kendini onunla bununla karşılaştırma. Başkaların kriterlerine göre seçim yapMA! O zaman başkaların gideceği yerlere gidersin. Oralarda ne işin var, senin yolun başka yokuşların başka!

Konu komşu ne der diye dinleme. Komşu senin hayatın hakkında topu topu 15 dakika konuşacak, sen ise ölene dek onu yaşayacaksın.

Hareket et, her gün hareket etmeyi alışkanlık haline getir. Bir spora kafayı tak, dansa kafayı tak, satranca kafayı tak. Kafaya taktıkların ilerde yaldız olup üzerine yağacak, yaldız olup üzerine yağacak. 

Her gün oku, her şeyi oku. Ağaç olmak nasıldır, Vangogh olmak nasıldır, ikinci dünya savaşına katılmış olamak nasıldır, öğren! Bir gün hepsi yapboz gibi yapışıp sana inanılmaz gerçekleri gösterecek.

Kızlar; zekadan, çalışıp başarandan ve espriden hoşlanır. Erkekler; güzellikten, edadan ve huzurdan hoşlanır.

Hayat alışkanlıklarla yürüyor. Bir şeyi iyi yapmak istiyorsan hemen alışkanlık haline getir. Alışkanlıksa tekrarla oluyor. Beyin böyle programlanıyor. Bir şeyi sürekli yaparsan başka şeyi düşünmüyor, onu hep öyle yapıyor. O yüzden alışkanlıklarına çok dikkat et! Neyi alışkanlık yaparsan hayatın ondan oluşacak unutma.

Erken kalkmak kulağa berbat geliyor, biliyorum ama erken kalkan yol alır hayatımda duyduğum en doğru şey. Bazen saat 08:30 da üç şey bitirmiş oluyorsun ve inanamıyorsun zamanın göreceliğine.

Dedikodu yapma! Dedikodu nasıl bir şey biliyor musun, böyle evinin içine çöp boşaltmışsın gibi. Ağzını, içini, evini kokutuyor. Rahatlatır sanıyorsun ama pisletiyor insanı. Gül geç. Hem dedikodu yapanların başına mutlaka ayıpladıkları, beğenmedikleri, çekiştirip durdukları  şey gelir unutma. Hayatın mizah anlayışı böyle. 

Kızlar; güzel mi güzel bir kadın olduğunuzda kendi atınız olsun. Kendi paranızı kendiniz kazanın, onu şakır şakır harcayın. Böylece ayrılıklarla ve boşanmalarla attan inip eşeğe binmezsiniz. Atınızı kimse altınızdan alamaz. Dört nala başka yere gidebilirsiniz. 

Erkekler; yakışıklı mı yakışıklı bir erkek olduğunuzda kadınlara, çocuklara ve hatta birbirinize asla el kaldırmayın. O güç, güç değil! Kaba kuvvet o. Korkudan kaynaklanır. Kaybetme korkusundan. Ve kimseyi avucunuzda sıkarak elinizde tutamazsınız. Tam tersi avucu apaçık bırakacaksınız. 

Kimseyi suçlama. Suçlamak; nasıl diyeyim, zehirli bir duygu. İnsanı frenler, insanı kurban psikolojisine sokar. Atıl bırakır. Hatta şimdiden duvara " kendimi suçlu hissetmiyorum" yaz. 
"Kendimi suçlu hissetmiyorum. Kendimi suçlu hissetmiyorum. Kendimi suçlu hissetmiyorum" yaz. Çok faydasını göreceksin.

Ceplerden, bilgisayarlardan televizyonlardan uzak bir saat ayır kendine. Kendinle sosyalleş yoksa unutursun nasıl biri olduğunu. Hayatın,  sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var. Onu dinle deniz kabuğu dinler gibi. Yalnızlığını kimseye verme. Yalnızlığın hariç her şeyi paylaş. Çünkü hayat paylaşınca güzel. 

Her gün şükret! Teşekkürü dualarından asla eksik etme. Teşekkür kadar insana iyi gelen bir şey yoktur. Bir şeyi istemekten, dilemekten bile iyidir. Sıcacık yapar ruhunu. Bendeki bana yeter hatta artar bile dünyanın en güzel felsefesidir. Birinden bir şey isteme  onun yerine birine bir şey ver, bak neler olacak seyret sonra.

Karanlık günler olacak. Düşeceksinde. Yaralarda açılacak. O zamanlarda şunu unutma; Tünel bitecek. Kalkacaksında, kabukta bağlayacaksın. Sevdiklerine bakıp usanmadan "Seni seviyorum. Seni çok seviyorum" de. Hatta "Sen ne yaparsan yap, kim olursan ol seveceğim." de. 

Korkmaktan korkma. Ödün bile kopsun. Sonra kapa gözünü bas karanlığına. Belki biri taş döşemiştir, kim bilir...

Böbürlenme, Kibirlenme, Köpürme. 
Abart, Çoğalt, Parlat. 
Böbürlenme, Kibirlenme, Köpürme. 
Abart, Çoğalt, Parlat.

Her gün bir yazar tarafından hayatının hikayelendirildiğini düşün ve dinle. Böyle bir kahraman olmak ister miydin? İstiyorsan başarıyorsun. Ne mutlu sana. 

Alıntı : Nil Karaibrahimgil - Kelebeğin Hayat Sırları

Buradan klibi de izleyebilir ve dinleyebilirsiniz :)

27 Ocak 2016 Çarşamba

Nasıl Biliyorum? Birde Benden Dinleyin..





   Sevgili Kalem Kuklası ve Neşeli Kitap Vagonu beni mimlemişler.. İlk defa mimlendiğim için olsa gerek heyecanlıyım tabiki. Takip ettiğim blog yazarları hakkında naçizane düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. "Kimin hakkında ne yazsam ihihihi :)" diye düşünceler aleminde ellerimi ovuşturmakla meşgulüm tabi :)

   İsimleri geçen arkadaşlarımı mimlemekle birlikte kendilerini bu mimi yapmak zorunda hissetmemeleri gerektiğini ama isterlerse yapabileceklerini belirterek yazıma öncelikle beni mimleyen arkadaşlarımdan başlamak istiyorum.

   Kalem Kuklası: Kalemi çok güçlü olan blog yazarı arkadaşımız bir Anime/Manga/K-Drama konularında yazıyor. Ben anime nedir bilmez iken 'Usagi Drop Anime İncelemesi' yazısı sayesinde beni hayatımda ilk defa bir animeyi izlemeye sevketti. Henüz bitirememiş olsam da bitireceğime emin olabilirsiniz. Sizde animelere ilgi duyuyorsanız, detaylı ve sizi gerçekten tatmin edebilecek güzel bir anlatıma Kalem Kuklası sayesinde ulaşabilirsiniz. Yazıları sayesinde benim gibi hiç bilmeyen birine bile sevdirebiliyorsa bilenlere ve ilgi duyanlara muhteşem bir yol gösterici olacağına eminim.

   Neşeli Kitap Vagonu: Kitaplarla birlikte uzuuun bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Küçük bir isim değişikliği ile blog hayatına devam eden ve bizi kitaplarla ilgili bilgilendirmeyi ilke edinmiş kitap tutkunu arkadaşımızın dünyasına hoşgeldiniz öyleyse.

   Deep Tone - Sade ve Derin: Beni en iyi arkadaşlarından sayarak beni mesrur eden sevgili DeepTone ile aynı blog apartmanındayız ve karşılıklı kahvelerimizi yudumladığımızı hissedebiliyorum :) Sanat, müzik, film, radyo, edebiyat... Aklınıza ne gelirse DeepTone'da mevcut. Bloğuna girince sekmeleri arka arkaya sıralıyorum ve onun yazdığı hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum. Haliyle bloğundan çıkmam saatlerimi alıyor. Bildiklerinin sınırı yokmuş gibi geliyor. Raflara konulduğu gibi biten birbirinden güzel üç kitabında yazarı kendisi. İmzalı kitabını almak bana nasib olur mu bilmem ama kendisine buradan sesleniyorum ve imzalı kitabını istiyorum DeepTone hani aklının bir kenarında bulunsun emi :) He birde KÜBO'sunu çok seviyorum. İçim ona karşı da ayrı bir ısındı hani :) Ayrıca yeni bloggerların en büyük destekçisi olan DeepTone'un geniş dünyasında kaybolmaya hazır mısınız?
E hadi buyrun öyleyse..

   Bi Poşet Kitap: Sözü kadar kalemi de iyi olan arkadaşımız bir Hukuk öğrencisi. Vizelerin, finallerin arasından sıyrılıp bizi kitaplarla baş başa  bırakıyor. Bi Poşet Kitap bizler için okuduğu kitapları kapağından karakterlerine, içeriğinden üslubuna kadar kendi oluşturduğu puanlama sistemiyle inceleyerek, mevcut kitap hakkında bize en detaylı bilgiyi veriyor. Bence geç bile kaldınız :)

   Dağınık Anne: İsmi kadar samimi, kendi dağınıklığı içerisinde kusursuz bir düzen oluşturmuş olan ki en iyi ben anlıyorum onu sanırım :)  O blog dünyasının annesi olduğu için hem evini hem evladını çekip çevirir hem bloğunda bizlerle paylaşır hem de arada gelir bizi yoklar sorumluluklarını geciktirenleri sıkıştırarak yol gösterir. Sevilesidir. Annedir..

   Kore Fenomeni: İlgi alanından ve onda ne bulacağınızdan bahsetmeme gerek var mı? Kendisi haykırıyor zaten. He ben Kore dizisi-filmi pek değil hiç izlemem ama incelemelerini zevkle okurum. Ama öyle güzel anlatıyor ve inceliyor ki defterime bir kaç incelemesini izlemek üzere not aldığımı belirtmeliyim. Kore ile ilgili aradığınız herşeyi onda bulacaksınız. Kore Fenomeni sadece dizilerini inceliyor tabi bunu belirtmeyi es geçmişim ve hemen düzenleme yoluna giderek hatamı telafi etmeye çalışayım.

   Dreamland Günlükleri: O bizim sevgili Dreamellamız. 22 Blogger 1 Hikaye etkinliğinin kurucusu olup, 22 farklı bloggerı bir başlık altında toplayan ve 22 farklı kalemden tek bir hikaye oluşumuna vesile olan kalemi güçlü yazarımız, bloğunda bizlerle çeşitli yazı dizilerini paylaşıyor. Sürükleyici ve etkisi altında kalacağınız öyküler arıyorsanız Dreamella'nın bloğu vazgeçemeyeceğiniz, içinde kaybolacağınız bir dünyanın kapılarını aralayacak sizlere. Genelde kitabımı çantamda taşıyor olsam da bazen üşendiğim için yanıma almadığım zamanlarda otobüste, arkadaşlarımı beklerken, hastanede randevu sırası beklerken, PTT'de fatura sırasındayken telefonumdan hemen Dreamland Günlüklerine bağlanarak okumaya başlıyor ve Dreamellanın insanı esir alan hayal gücünün üzerimde yarattığı etkiye teslim ediyorum kendimi..

   Mürekkep İzleri: Sevgili River de anime ve mangalara ilgi duyan kalemi çok güçlü olan severek takip ettiğim blog yazarlarımızdan biri. 22 Blogger 1 Hikaye etkinliğinde beni en korkutan şimdilik 3 yazardan biri olma başarısına sahip. Yazılarını okumanızı tavsiye ediyorum. Birde halen devam etmekte olan bir çekilişi var. Kaçırılmayacak kitaplar, söz konusu kitapsa her daim oradayımdır ki ben çoktan katıldım bile. Sizde kaçırmayın. Hazır gitmişken de bir bakın River ne söylüyor..

   Mars Beyinli: Hayat devam ederken bazen öyle bunalıyorum ki, hani öyle ufak tefek değil, şöyle kocaman ağız dolusu sövesim geliyor. "Çizgimden çıkartmayın lan beniii.." diye içimden haykırıp dışımdan ya sabır çekerken, açıyorum ve onu okuyorum. O benim yerime her şeyi söylüyor. O söyledikçe ben bir rahatlıyorum, bir daha rahatlıyorum ki öyle rahatlıyorum yani ve "İyiki varsın Mars Beyinli."diye kendisine şükranlarımı sunarak Mars Beyinli'ye evren üzerinden olumlamalar gönderiyorum :) Herkesin hayatında bir Mars Beyinli mutlaka olmalı..

   Kalemderi - Söz Sanatı: Kalemi güçlü blog yazarlarımızdandır kendisi. Kavgakıran yazı dizisi halen devam ediyor ve ben her bölümünü heyecanla bekliyorum. Baya uzun bir yazı dizisi sanırım fırsat buldukça geriye dönüş yaparak okuyorum. Bitireceğim onu da inşallah. Severek okuyorum ve takip ediyorum. Kurcalanması güzel, içine girdiğinizde okudukça okuyacağınız, okumaktan yorulacağınız ama başından kalkmaktan zorlanacağınız bir dünya. Yaşadım biliyorum..

   Biz Kimiz Kadınız: Bloğunda kadına, hayata, insana dair herşeyi bulabileceğiniz biridir o. Denemeyimlerinden faydalanılmasını istediği için bizimle paylaşır herşeyini. Sağlıklı beslenme üzerine güzel bilgiler ediniyorum ondan. Bu aralar diyete başladı ve ilk bir hafta her gün bizimle ne yediğini paylaştı. Bende ondan feyz alıyordum ve yeme düzenimi oluşturmam konusunda beni motive ediyordu. Hatta imgeleme yöntemi diye bir yöntemden bahsettiği yazısı sayesinde bende imgeleme yöntemini hayatıma geçirmeye başlamıştım. Sadece zayıflamak konusunda değil bir kaç farklı konuda imgeleme yöntemini kullanma çabası içerisindeyim. Faydalı olduğuna inanıyorum. Bilimsel açıklaması nedir bilmiyorum ama gün içerisinde imgeleme yöntemini kullandığım konu ile ilgili daha fazla çaba gösterdiğimi farkediyorum. Eğer okuyorsa böyle yazıları daha da çoğaltmasını talep ediyorum kendisinden. Takip etmekten sıkılmayacağınız bir dünya..


Hepinize iyi okumalar.


Güzel Geceler Sizinle Olsun..




22 Ocak 2016 Cuma

22 BLOGGER 1 HİKAYE: ADINI SEN KOY





   Oğlan kardeşim YGS'ye hazırlandığı için bilgisayarı tırım tırım ondan kaçırıyoruz. Çok çalışması lazımmış. Bu son bir ay onun için çok önemliymiş. Annem öyle diyor bende söz dinliyorum derken yazı yazamıyorum haliyle. Birde Denizli'den amcam geldi. Sülale boyu bir telaş aldı başını gidiyor. Saat 03:23 ve ben birikmiş okunulacak yazılarımı okumayı ancak bitirebildim ve sırayla yayınlanmayı hatta yazılmayı bekleyen yazılarımı da yavaş yavaş sizlerle paylaşma girişimlerime başladım. Açıklamamı da yaptıktan sonra gönül rahatlığıyla asıl meseleye gelebiliriz :)



   Sevgili Dreamella çok güzel bir etkinlik başlattı ve 22 blog yazarını bir araya toplayarak bir hikaye yazmaya çağırdı. 

   Evet ! 22 blogger, 22 kalem, 22 bölüm ve 1 hikaye..

   Tabiki bende bu etkinliğin katılımcılarından biri oldum. İlk defa hikaye yazacağım. Daha önce hiç deneyimlemediğim ama çok isteyipte cesaret edemediğim bir tür olduğu için içim kıpır kıpır :) Çok heyecanlıyım :)

   Ben açıklamamı da yaptığım için yazımın geç kalış sebebini sizde biliyorsunuz haliyle :)

   İlk 3 bölüm harika yazarlar tarafından yazıldı bile :) Linklerini yazımın sonuna ekleyeceğim ve merak edip takip etmek isteyenler içinde etkinlik bitene kadar her bölüm yayınlandığında, bu yazımı güncelleyerek her bölümün linkini yazımın sonuna eklemeye devam edeceğim.

   Sağ tarafa da bu etkinlikle ilgili bir duyuru ekledim. İlk hikayeye ve devamına oradan da ulaşabilirsiniz..

   Keyifli okumalar..


   22 BLOGGER 1 HİKAYE