30 Ocak 2016 Cumartesi

Gençliğime Sevgilerimle..





Zaman makinesi olsaydı ve kendi gençliğime, mesela 17 yaşıma dönseydim kendime şunları söylerdim; 

En önemli şey aşk onu doya doya yaşa, bu bir.

Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapmıyorsan boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın.

Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin dilini ısır kimseye söyleme.

Sevdiğin insanlar bul, işlerini onlarla yapmanın yollarına bak. Hayat yap, et, çalış, başarla geçiyor. Ve bu maraton çok sevdiklerinle geçerse, iş yapmamış sürekli aşk yapmış olursun.

Bir kaç kişinin elini sıkı sıkı tut. Onların dertleriyle dertlen, mutluluklarıyla uç, dediklerine kulak ver. Onları kaybetme. Her şey değiştiğinde senin en orijinal halini bilip sevenlere ihtiyacın olacak. 

Kendini onunla bununla karşılaştırma. Başkaların kriterlerine göre seçim yapMA! O zaman başkaların gideceği yerlere gidersin. Oralarda ne işin var, senin yolun başka yokuşların başka!

Konu komşu ne der diye dinleme. Komşu senin hayatın hakkında topu topu 15 dakika konuşacak, sen ise ölene dek onu yaşayacaksın.

Hareket et, her gün hareket etmeyi alışkanlık haline getir. Bir spora kafayı tak, dansa kafayı tak, satranca kafayı tak. Kafaya taktıkların ilerde yaldız olup üzerine yağacak, yaldız olup üzerine yağacak. 

Her gün oku, her şeyi oku. Ağaç olmak nasıldır, Vangogh olmak nasıldır, ikinci dünya savaşına katılmış olamak nasıldır, öğren! Bir gün hepsi yapboz gibi yapışıp sana inanılmaz gerçekleri gösterecek.

Kızlar; zekadan, çalışıp başarandan ve espriden hoşlanır. Erkekler; güzellikten, edadan ve huzurdan hoşlanır.

Hayat alışkanlıklarla yürüyor. Bir şeyi iyi yapmak istiyorsan hemen alışkanlık haline getir. Alışkanlıksa tekrarla oluyor. Beyin böyle programlanıyor. Bir şeyi sürekli yaparsan başka şeyi düşünmüyor, onu hep öyle yapıyor. O yüzden alışkanlıklarına çok dikkat et! Neyi alışkanlık yaparsan hayatın ondan oluşacak unutma.

Erken kalkmak kulağa berbat geliyor, biliyorum ama erken kalkan yol alır hayatımda duyduğum en doğru şey. Bazen saat 08:30 da üç şey bitirmiş oluyorsun ve inanamıyorsun zamanın göreceliğine.

Dedikodu yapma! Dedikodu nasıl bir şey biliyor musun, böyle evinin içine çöp boşaltmışsın gibi. Ağzını, içini, evini kokutuyor. Rahatlatır sanıyorsun ama pisletiyor insanı. Gül geç. Hem dedikodu yapanların başına mutlaka ayıpladıkları, beğenmedikleri, çekiştirip durdukları  şey gelir unutma. Hayatın mizah anlayışı böyle. 

Kızlar; güzel mi güzel bir kadın olduğunuzda kendi atınız olsun. Kendi paranızı kendiniz kazanın, onu şakır şakır harcayın. Böylece ayrılıklarla ve boşanmalarla attan inip eşeğe binmezsiniz. Atınızı kimse altınızdan alamaz. Dört nala başka yere gidebilirsiniz. 

Erkekler; yakışıklı mı yakışıklı bir erkek olduğunuzda kadınlara, çocuklara ve hatta birbirinize asla el kaldırmayın. O güç, güç değil! Kaba kuvvet o. Korkudan kaynaklanır. Kaybetme korkusundan. Ve kimseyi avucunuzda sıkarak elinizde tutamazsınız. Tam tersi avucu apaçık bırakacaksınız. 

Kimseyi suçlama. Suçlamak; nasıl diyeyim, zehirli bir duygu. İnsanı frenler, insanı kurban psikolojisine sokar. Atıl bırakır. Hatta şimdiden duvara " kendimi suçlu hissetmiyorum" yaz. 
"Kendimi suçlu hissetmiyorum. Kendimi suçlu hissetmiyorum. Kendimi suçlu hissetmiyorum" yaz. Çok faydasını göreceksin.

Ceplerden, bilgisayarlardan televizyonlardan uzak bir saat ayır kendine. Kendinle sosyalleş yoksa unutursun nasıl biri olduğunu. Hayatın,  sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var. Onu dinle deniz kabuğu dinler gibi. Yalnızlığını kimseye verme. Yalnızlığın hariç her şeyi paylaş. Çünkü hayat paylaşınca güzel. 

Her gün şükret! Teşekkürü dualarından asla eksik etme. Teşekkür kadar insana iyi gelen bir şey yoktur. Bir şeyi istemekten, dilemekten bile iyidir. Sıcacık yapar ruhunu. Bendeki bana yeter hatta artar bile dünyanın en güzel felsefesidir. Birinden bir şey isteme  onun yerine birine bir şey ver, bak neler olacak seyret sonra.

Karanlık günler olacak. Düşeceksinde. Yaralarda açılacak. O zamanlarda şunu unutma; Tünel bitecek. Kalkacaksında, kabukta bağlayacaksın. Sevdiklerine bakıp usanmadan "Seni seviyorum. Seni çok seviyorum" de. Hatta "Sen ne yaparsan yap, kim olursan ol seveceğim." de. 

Korkmaktan korkma. Ödün bile kopsun. Sonra kapa gözünü bas karanlığına. Belki biri taş döşemiştir, kim bilir...

Böbürlenme, Kibirlenme, Köpürme. 
Abart, Çoğalt, Parlat. 
Böbürlenme, Kibirlenme, Köpürme. 
Abart, Çoğalt, Parlat.

Her gün bir yazar tarafından hayatının hikayelendirildiğini düşün ve dinle. Böyle bir kahraman olmak ister miydin? İstiyorsan başarıyorsun. Ne mutlu sana. 

Alıntı : Nil Karaibrahimgil - Kelebeğin Hayat Sırları

Buradan klibi de izleyebilir ve dinleyebilirsiniz :)

27 Ocak 2016 Çarşamba

Nasıl Biliyorum? Birde Benden Dinleyin..





   Sevgili Kalem Kuklası ve Neşeli Kitap Vagonu beni mimlemişler.. İlk defa mimlendiğim için olsa gerek heyecanlıyım tabiki. Takip ettiğim blog yazarları hakkında naçizane düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. "Kimin hakkında ne yazsam ihihihi :)" diye düşünceler aleminde ellerimi ovuşturmakla meşgulüm tabi :)

   İsimleri geçen arkadaşlarımı mimlemekle birlikte kendilerini bu mimi yapmak zorunda hissetmemeleri gerektiğini ama isterlerse yapabileceklerini belirterek yazıma öncelikle beni mimleyen arkadaşlarımdan başlamak istiyorum.

   Kalem Kuklası: Kalemi çok güçlü olan blog yazarı arkadaşımız bir Anime/Manga/K-Drama konularında yazıyor. Ben anime nedir bilmez iken 'Usagi Drop Anime İncelemesi' yazısı sayesinde beni hayatımda ilk defa bir animeyi izlemeye sevketti. Henüz bitirememiş olsam da bitireceğime emin olabilirsiniz. Sizde animelere ilgi duyuyorsanız, detaylı ve sizi gerçekten tatmin edebilecek güzel bir anlatıma Kalem Kuklası sayesinde ulaşabilirsiniz. Yazıları sayesinde benim gibi hiç bilmeyen birine bile sevdirebiliyorsa bilenlere ve ilgi duyanlara muhteşem bir yol gösterici olacağına eminim.

   Neşeli Kitap Vagonu: Kitaplarla birlikte uzuuun bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Küçük bir isim değişikliği ile blog hayatına devam eden ve bizi kitaplarla ilgili bilgilendirmeyi ilke edinmiş kitap tutkunu arkadaşımızın dünyasına hoşgeldiniz öyleyse.

   Deep Tone - Sade ve Derin: Beni en iyi arkadaşlarından sayarak beni mesrur eden sevgili DeepTone ile aynı blog apartmanındayız ve karşılıklı kahvelerimizi yudumladığımızı hissedebiliyorum :) Sanat, müzik, film, radyo, edebiyat... Aklınıza ne gelirse DeepTone'da mevcut. Bloğuna girince sekmeleri arka arkaya sıralıyorum ve onun yazdığı hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum. Haliyle bloğundan çıkmam saatlerimi alıyor. Bildiklerinin sınırı yokmuş gibi geliyor. Raflara konulduğu gibi biten birbirinden güzel üç kitabında yazarı kendisi. İmzalı kitabını almak bana nasib olur mu bilmem ama kendisine buradan sesleniyorum ve imzalı kitabını istiyorum DeepTone hani aklının bir kenarında bulunsun emi :) He birde KÜBO'sunu çok seviyorum. İçim ona karşı da ayrı bir ısındı hani :) Ayrıca yeni bloggerların en büyük destekçisi olan DeepTone'un geniş dünyasında kaybolmaya hazır mısınız?
E hadi buyrun öyleyse..

   Bi Poşet Kitap: Sözü kadar kalemi de iyi olan arkadaşımız bir Hukuk öğrencisi. Vizelerin, finallerin arasından sıyrılıp bizi kitaplarla baş başa  bırakıyor. Bi Poşet Kitap bizler için okuduğu kitapları kapağından karakterlerine, içeriğinden üslubuna kadar kendi oluşturduğu puanlama sistemiyle inceleyerek, mevcut kitap hakkında bize en detaylı bilgiyi veriyor. Bence geç bile kaldınız :)

   Dağınık Anne: İsmi kadar samimi, kendi dağınıklığı içerisinde kusursuz bir düzen oluşturmuş olan ki en iyi ben anlıyorum onu sanırım :)  O blog dünyasının annesi olduğu için hem evini hem evladını çekip çevirir hem bloğunda bizlerle paylaşır hem de arada gelir bizi yoklar sorumluluklarını geciktirenleri sıkıştırarak yol gösterir. Sevilesidir. Annedir..

   Kore Fenomeni: İlgi alanından ve onda ne bulacağınızdan bahsetmeme gerek var mı? Kendisi haykırıyor zaten. He ben Kore dizisi-filmi pek değil hiç izlemem ama incelemelerini zevkle okurum. Ama öyle güzel anlatıyor ve inceliyor ki defterime bir kaç incelemesini izlemek üzere not aldığımı belirtmeliyim. Kore ile ilgili aradığınız herşeyi onda bulacaksınız. Kore Fenomeni sadece dizilerini inceliyor tabi bunu belirtmeyi es geçmişim ve hemen düzenleme yoluna giderek hatamı telafi etmeye çalışayım.

   Dreamland Günlükleri: O bizim sevgili Dreamellamız. 22 Blogger 1 Hikaye etkinliğinin kurucusu olup, 22 farklı bloggerı bir başlık altında toplayan ve 22 farklı kalemden tek bir hikaye oluşumuna vesile olan kalemi güçlü yazarımız, bloğunda bizlerle çeşitli yazı dizilerini paylaşıyor. Sürükleyici ve etkisi altında kalacağınız öyküler arıyorsanız Dreamella'nın bloğu vazgeçemeyeceğiniz, içinde kaybolacağınız bir dünyanın kapılarını aralayacak sizlere. Genelde kitabımı çantamda taşıyor olsam da bazen üşendiğim için yanıma almadığım zamanlarda otobüste, arkadaşlarımı beklerken, hastanede randevu sırası beklerken, PTT'de fatura sırasındayken telefonumdan hemen Dreamland Günlüklerine bağlanarak okumaya başlıyor ve Dreamellanın insanı esir alan hayal gücünün üzerimde yarattığı etkiye teslim ediyorum kendimi..

   Mürekkep İzleri: Sevgili River de anime ve mangalara ilgi duyan kalemi çok güçlü olan severek takip ettiğim blog yazarlarımızdan biri. 22 Blogger 1 Hikaye etkinliğinde beni en korkutan şimdilik 3 yazardan biri olma başarısına sahip. Yazılarını okumanızı tavsiye ediyorum. Birde halen devam etmekte olan bir çekilişi var. Kaçırılmayacak kitaplar, söz konusu kitapsa her daim oradayımdır ki ben çoktan katıldım bile. Sizde kaçırmayın. Hazır gitmişken de bir bakın River ne söylüyor..

   Mars Beyinli: Hayat devam ederken bazen öyle bunalıyorum ki, hani öyle ufak tefek değil, şöyle kocaman ağız dolusu sövesim geliyor. "Çizgimden çıkartmayın lan beniii.." diye içimden haykırıp dışımdan ya sabır çekerken, açıyorum ve onu okuyorum. O benim yerime her şeyi söylüyor. O söyledikçe ben bir rahatlıyorum, bir daha rahatlıyorum ki öyle rahatlıyorum yani ve "İyiki varsın Mars Beyinli."diye kendisine şükranlarımı sunarak Mars Beyinli'ye evren üzerinden olumlamalar gönderiyorum :) Herkesin hayatında bir Mars Beyinli mutlaka olmalı..

   Kalemderi - Söz Sanatı: Kalemi güçlü blog yazarlarımızdandır kendisi. Kavgakıran yazı dizisi halen devam ediyor ve ben her bölümünü heyecanla bekliyorum. Baya uzun bir yazı dizisi sanırım fırsat buldukça geriye dönüş yaparak okuyorum. Bitireceğim onu da inşallah. Severek okuyorum ve takip ediyorum. Kurcalanması güzel, içine girdiğinizde okudukça okuyacağınız, okumaktan yorulacağınız ama başından kalkmaktan zorlanacağınız bir dünya. Yaşadım biliyorum..

   Biz Kimiz Kadınız: Bloğunda kadına, hayata, insana dair herşeyi bulabileceğiniz biridir o. Denemeyimlerinden faydalanılmasını istediği için bizimle paylaşır herşeyini. Sağlıklı beslenme üzerine güzel bilgiler ediniyorum ondan. Bu aralar diyete başladı ve ilk bir hafta her gün bizimle ne yediğini paylaştı. Bende ondan feyz alıyordum ve yeme düzenimi oluşturmam konusunda beni motive ediyordu. Hatta imgeleme yöntemi diye bir yöntemden bahsettiği yazısı sayesinde bende imgeleme yöntemini hayatıma geçirmeye başlamıştım. Sadece zayıflamak konusunda değil bir kaç farklı konuda imgeleme yöntemini kullanma çabası içerisindeyim. Faydalı olduğuna inanıyorum. Bilimsel açıklaması nedir bilmiyorum ama gün içerisinde imgeleme yöntemini kullandığım konu ile ilgili daha fazla çaba gösterdiğimi farkediyorum. Eğer okuyorsa böyle yazıları daha da çoğaltmasını talep ediyorum kendisinden. Takip etmekten sıkılmayacağınız bir dünya..


Hepinize iyi okumalar.


Güzel Geceler Sizinle Olsun..




22 Ocak 2016 Cuma

22 BLOGGER 1 HİKAYE: ADINI SEN KOY





   Oğlan kardeşim YGS'ye hazırlandığı için bilgisayarı tırım tırım ondan kaçırıyoruz. Çok çalışması lazımmış. Bu son bir ay onun için çok önemliymiş. Annem öyle diyor bende söz dinliyorum derken yazı yazamıyorum haliyle. Birde Denizli'den amcam geldi. Sülale boyu bir telaş aldı başını gidiyor. Saat 03:23 ve ben birikmiş okunulacak yazılarımı okumayı ancak bitirebildim ve sırayla yayınlanmayı hatta yazılmayı bekleyen yazılarımı da yavaş yavaş sizlerle paylaşma girişimlerime başladım. Açıklamamı da yaptıktan sonra gönül rahatlığıyla asıl meseleye gelebiliriz :)



   Sevgili Dreamella çok güzel bir etkinlik başlattı ve 22 blog yazarını bir araya toplayarak bir hikaye yazmaya çağırdı. 

   Evet ! 22 blogger, 22 kalem, 22 bölüm ve 1 hikaye..

   Tabiki bende bu etkinliğin katılımcılarından biri oldum. İlk defa hikaye yazacağım. Daha önce hiç deneyimlemediğim ama çok isteyipte cesaret edemediğim bir tür olduğu için içim kıpır kıpır :) Çok heyecanlıyım :)

   Ben açıklamamı da yaptığım için yazımın geç kalış sebebini sizde biliyorsunuz haliyle :)

   İlk 3 bölüm harika yazarlar tarafından yazıldı bile :) Linklerini yazımın sonuna ekleyeceğim ve merak edip takip etmek isteyenler içinde etkinlik bitene kadar her bölüm yayınlandığında, bu yazımı güncelleyerek her bölümün linkini yazımın sonuna eklemeye devam edeceğim.

   Sağ tarafa da bu etkinlikle ilgili bir duyuru ekledim. İlk hikayeye ve devamına oradan da ulaşabilirsiniz..

   Keyifli okumalar..


   22 BLOGGER 1 HİKAYE 




15 Ocak 2016 Cuma

Ayrılık Üzerine..





   Birkaç gündür yazı yazamıyorum. Müstakbel Ex'in dayısı yanlış hatırlamıyorsam Pazar günü bizi yüzleştirmek istediğini, benim dayım aracılığıyla bana söyledi. Ben ise o adamla asla yüz yüze gelmek istemediğimi ve dayı isterse onunla başka bir zamanda görüşebileceğimi söyledim. Çarşamba günü Ex'in dayısı ile görüştük. O öyle bir dayı ki, toplumda sözü geçen, bilmem hangi partide statü sahibi ve en önemlisi Ex'in babasından daha çok saydığı ve gözünden düşmekten korktuğu mühim bir şahsiyet.

   Dayı olanı biteni öğrenince çekiyor Ex'i bir kenarıya, gel bakalım oğlum böyle böyle şeyler olmuş demesine kalmadan Sevgili Bay Ego kendisini aklayabileceği kadar aklayarak, şahsımı çamurlara sokup sokup çıkartıyor. Ayrılık döneminde beklediğim şeyler zaten bunlar benim. Dayı bana sorduğunda bir de ben anlatıyorum olanları ve net bir şekilde bittiğini söylüyorum. Üstüne basa basa "BİTTİ!" diyorum. İçimde bitti..

   Paçaları tutuşuyor Müstakbel Ex'in tabii. Onun her zaman arkasında olan, her hatasına göğüs gererek onu destekleyen, her hakaretinde affeden, her hatasında özürlerini kabul eden birini kaybetmek gerçekten canını acıtıyor olmalı. Hakaretleri ve suçlamaları bir anda dönüveriyor aşkımlı, canımlı, cicimli mesajlara başlıyor. Bu mesajları yazarken bile egosundan ödün vermediği gibi, inceden inceye suçlamalarına da devam ediyor. Vaatler hep aynı. 'Sen gel aile terapistine gideceğiz, sen gel daha güçlü başlayacağız, sen gel gündüze geçeceğim, sen gel şunu yapacağım, sen gel böyle olacak, bla bla bla..' Her zaman duyduğum vaatler, her zaman duyduğumuz sözler ama icraat yok. Hal böyle olunca, zamanla bu adamın söylediği sözlere itibar etmez oldum. Her ne kadar o bunu göremese de kendince özür dilediğini düşünüyor.

   Öyle ki ÖZÜR DİLEMEK bir insanın ağzından çıktığı zaman, karşıdaki kişinin yüreğinde en adi küfürleri gölgede bırakabilen bir hakaret olmamalı..

   Ayrılığa karar verdiğim süreç boyunca Müstakbel Ex'e ve attığı mesajlara hiçbir şekilde cevap vermedim. Bana şahsi eşyalarının yerini sorduğu mesajlarına da sadece kavga çıkmasın diye kısa ve net cevaplar vererek, ne konuşmaya ne de tartışmaya giden yazışmalara kapı aralamadım. Türlü hakaretler ve suçlamalar içeren mesajlar aldım ama istikrarlı bir şekilde sessizliğimi korumaya devam ettim. Ex için konuşmanın güzeli çirkini yok ne yazık ki. İrtibat halinde olmak onun için en önemlisi. Bu kalp kırarak olmuş yada gönül alarak olmuş farketmiyor Ex için. Bu sebeple beni tahrik edebilmek için elinden geleni yapıyor ve ağzına geleni söylüyor.

   Müstakbel Ex bir mesajında 'KestaneFiyonk bağırsın çağırsın hakaret etsin, garibim Ex sevgisinden hep sussun hep aynı sahne.' yazmış. Adam hala farkında değil yaptıklarının, söylediklerinin ve hissettirdiklerinin. Hala kendisinin mağdur olduğunu iddia edebilecek kadar cüretkar sözler sarfedebiliyor.

   Ayrılırken dürüst olmak en önemlisi. Artık son noktaya gelmişsen ve artık bitirmeye karar vermişsen, senin haklı olmuş olman yada haksız olman neyi değiştirir ki? Annene, babana, dayına veya herhangi birine olaylar örgüsünü anlatırken, 'O şunu yaptı, bunu yaptı, böyle dedi..' diyorsan eğer 'Bende bunu yaptım, bende şöyle söyledim.' diyebilmelisin. Bunu söyleyebiliyor yada söyleyemiyor olmanın ve söyleyiş tarzının bir karakter meselesi olduğunu burada söylemeyeceğim.

   Güzel Günler Sizin Olsun..








10 Ocak 2016 Pazar

Psikolog Günlüklerim #2 - Mükemmelliyetçi Miyim?



   Bugün psikoloğum bana "Mükemmeliyetçi bir yapıya sahipsin ve hep mükemmel olmaya çalışıyorsun. Bu yüzden tüm enerjini yaptığın işe veriyorsun ve haliyle emeklerinin karşılığını bekliyorsun, karşılık alamayınca da kırılan,yorulan sen oluyorsun. Mükemmel olmaktan ziyade yaptığın işte sürekliliği sağlaman daha önemli. Bir işi yaparken her zaman yüksek performans gösteremez, sürekli verimli olamazsın." dedi.

   Düşündüm gerçekten mükemmel mi olmaya çalışıyorum ben diye ama ne yazık ki kafamda hayal ettiğim görüntü ile yaptığım iş birbiriyle uyuşmadığı zaman o işle uğraşmayı bırakarak işi tembelliğe vurmaya başlıyorum. Bunu doktoruma söylediğimde bu durumun mükemmel olma çabalarımın bana getireceği sonuçlardan biri olduğunu söyledi.
   Herşeyi tam zamanında ve herkesten iyi yapmam gerekiyor. Eğer öyle yapamayacaksam o işi üzerime alarak riske girmem. Eleştiriye açık kapı bırakmam. Bü yüzden olsa gerek çevremde rahat yada tembel bir kişi olarak anılıyorum. Doktorum bunun farkında olmamı sağladı. Blog yazmaktan bilgisayarla uğraşmaktan keyif aldığımı yahut konuşarak yapılan işlerden zevk aldığımı söylediğimde "O zaman bunlara yönel, bunlarla ilgili birşey yap." dedi. Yaptığım şey başkalarına yarar sağlamadığı için küçük görülünce eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor. Haliyle bu da motivasyonumun düşmesine ve uğraştığım işi bir kenarıya yavaşça bırakmama neden oluyor.
    Ama ben bu durumun tam olarak mükemmeliyetçilik çabası olduğunu hala düşünmüyorum. Başarısız olma korkusu yaşıyorsun deseydi psikoloğum biraz daha kafama yatan bir tespit olurdu sanki.
   Kaldı ki Rançoddas Şamaldas Çançad "Sen mükemmeli hedefle başarı zaten seni bulur." demiyor mu 3 İdiots filminde. Bende elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bir dakika ya kendimle çelişmeye başladım şu an.

   Neyse  ki bu tespiti bu yazıyla çürütmüş olduğuma inanıyorum. Normalde yayınlamayacağım, yayınlamaya layık görmediğim hatta silmeyi düşündüğüm bu yazıyı hatalarıyla ve son kontrollerini yapmadan yayınlayarak, mükemmel olma takıntımın önüne geçtiğimi ve sürekliliği sağlamış olduğumu göstermiş oluyorum.

   Not: Perşembe günü yazdığım bu yazıyı kontrol etmeden yayınlamak için kendime direniyorum. Şu an bu kontrol edilmeden yayınlanmış yazı beni o kadar rahatsız ediyor ki sanırım bir süre uyku uyuyamayacağım.

   Hatalarım olduysa affola..

   Güzel Günler Sizin Olsun..






9 Ocak 2016 Cumartesi

Esaret Mi? Cesaret Mi?





   Biliyorsunuz ben Türk dizilerini yabancı dizilerden daha çok seviyorum ve izliyorum. Benim şöyle bir bahtsızlığım var ki; takip etmeye başladığım diziler sürekli final yapıyor. Sanırım standart izleyici kitlesinin içerisinde yer almıyorum. Standart dizi mantığının dışına çıkmayı başaran ve formatın dışında kalan diziler hep ilgimi çekmiştir ama ne yazık ki izlemeye başladığım dizinin bitmesinden korkar oldum.
   1 Erkek 1 Kadın, 20 Dakika, Bana Hicran De ve şimdi de Hatırla Gönül..
Şu an aklıma gelenler bunlar. Bu sezonda Hatırla Gönül'ü severek izlemeye başlamıştım. Final yapacağını öğrenince beni bir hayal kırıklığı aldı. Pazar günü Hatırla Gönül final bölümüyle son seyirciyle buluşarak ekranlara veda edecek(miş). Bende yeni bir arayış içerisine girdim haliyle. Yeni keşfim; Yeter..
   Esaret Mi? Cesaret Mi?
   Zaman zaman dizinin içeriğinde kendimden de birşeyler bulmuş olmalıyım ki, yayınlanan ilk iki bölümünü arka arkaya izleyip heyecanla üçüncü bölümü beklemeye başladım.
   Ee tabi bir de çözülmeyi bekleyen sırlar, aşk, ihtiras, nefret hepsi var dizide :)
   Diziyi izlemeye devam etme sebebim girişi oldu.

   Yasal Uyarı: Yazının devamı spoiler içerir.

- Bizim hikayemiz masal gibi başladı..
+ O kadar güzelsin ki..
   Artık hiç yağmurda ıslanmayacaksın çünkü ben senin için sığınak olacağım.
   Artık hiç üşümeyeceksin çünkü ben seni ısıtacağım.
   Artık hiç yalnızlık çekmeyeceksin çünkü ben senin kocan olacağım. Evlen benimle karım ol..
   Bana itaat et, bir karar verdiysem sorgulama, bil ki bu senin iyiliğin içindir ve güven ne olursa olsun sadece güven, koşulsuz sev, hep daha fazla sev, her gün her dakika daha fazla çünkü ben seni öyle seveceğim.
- Ama bütün masallar mutlu bitmezmiş.

   İstemsiz bir şekilde Cem Adrian'dan mırıldanmaya başladım "Sana sarılınca geçer sandım geçer sandım, sana inanınca biter sandım biter sandım, sana bağlanınca düşmem sandım düşmem sandım....."
  Bir de benim en çok ilgimi çeken Aylin ve Yekta'nın birbirinden sakladığı sırların ortaya çıkmasıyla başlayan olay örgüsü oldu.

   Aylin ve Yekta yağmurlu bir günde tanışırlar. Aylin o zamanlar üniversitede öğrencidir. Yekta ise başarılı bir beyin cerrahıdır. Masal gibi bir aşktan sonra evlenirler. Aylin evinin kadını olur. Bir oğulları vardır; Kaan. Aylin evlendikten sonra Yekta'nın nasıl bir adam olduğunun farkına varır ve boşanmak istese de Yekta buna izin vermez. Herşeyin kontrolü altında olmasını isteyen ve mükemmeliyetçilik takıntısı olan Yekta, sadece kendisinin değil çevresinde bulunan herkesin mükemmel olmasını ve kurduğu düzenin bozulmadan devam etmesini hedefler. Her istediğini elde eden Yekta için her hatanın bir bedeli vardır ve çevresindeki insanlara yaptıkları hatalar yüzünden bir bedel ödetmeyi de ilke haline getirmiştir. Ama Yekta'nın da sırları vardır. Aylin oğlu Kaan'ın yavaş Yekta'ya benzemeye başladığını gördüğünde doğacak kızına hamiledir ve bebeğini de Yekta'nın baskısı altında yetiştirerek ona benzemesini istemez. Arkadaşlarıyla bir plan yaparak Yekta'ya bebeğinin ölü doğduğunu söylerler ve Aylin kızını abisine emanet eder. Yekta Aylin'in eline hiç para vermediği için Aylin Yekta'dan gizlice mücevherlerini emitasyonlarıyla değiştirerek hem kızının masraflarını karşılar hem de oğlunu ve kızını alıp Yekta'dan kaçabilmek için birikim yapar.
   Henüz dizide kim olduğu bilinmeyen, piyano çalan İdil adında bir kadın da var. Bu Yekta'nın on iki yıldır sakladığı sırlardan biri. Bence İdil Yekta'nın eski eşi olabilir ve Yekta onu delirtti.
   Ve sırlar yavaş yavaş açığa çıkmaya başlar.

Başrollerini Pelin Karahan ve Yurdaer Okur'un paylaştığı bu diziyi bizim dizilerimizi sevenlere kesinlikle tavsiye ediyorum. Aşağıda diziden bir kaç kare sizler için paylaştım. Umarım sizde benim kadar seversiniz ve umarım bu dizi de reyting canavarının kurbanı olmaz diyerek yazıma son verirken hepinizi sevgiyle kucaklıyorum :)

   Güzel Günler Sizin Olsun.. :)












6 Ocak 2016 Çarşamba

Psikolog Günlükleri.. #1 - Psikolog Gerekli Mi?




   Ben psikoloğa gitmeyi reddeden bir insan olmadım hayatımda. Dönemsel olarak profesyonel yardım alınması gerektiğine inananlardanım. Dönem dönem de gitmişliğim, şöyle bir içimi dökmüşlüğüm vardır.
   Yaşadığım zorlu süreçleri de göz önünde bulundurunca yine gitmek istediğime karar verdim ama hazır olmadığımı düşünüyordum. Annemin ısrarlarına dayanamayıp buldum bir doktor gittim ziyaretine..

   Dediğim gibi kendimi hazır hissetmediğim için olsa gerek ilk görüşmemde doktorumun karşısında sakinliğimi korumakta ciddi güçlük çektim. Tabi ki doktorum da bunun farkında olduğu için sözümü hiç kesmeden dinledi beni. Ve psikoterapinin yanı sıra ilaç tedavisine de başladık. Bu ilacın bana üzüntü veren hormonlorı yatıştırıp, beyinde mutluluk hormonunun daha fazla salgılanmasına yardımcı olacağını söyledi. Ama zannetmeyin ki kaymak gibi biri oldum. Hayır öyle bir etkisi yok ilacın. Hissetmiyorsunuz bile. Yani benim üzerimde yan etkisi olmadığı için olsa gerek ben bana iyi geldiğini ama tabiri caizse beni aptallaştırmadığını söyleyebilirim. Kısa bir kaç öneri alıp doktorun yanından ayrıldım.

   İkinci görüşmemizde ise doktorum, eşimin mutlaka bir destek alması gerektiğini, göreceği psikolojik tedavi sonrası doktoruyla yapacağım bir görüşme ile evliliğime devam etme kararı alıp almayacağıma karar vermem gerektiğini söyledi.
   Malum Ex askerlik arkadaşıyla kafa kafaya verip, bilmiş arkadaşının eroin bağımlısı kardeşiyle ortak noktalarım olduğuna karar vererek onun gibi "Manik Depresif" olduğum kanısına vardıktan sonra, anneme "Senin kızın hasta. Ben internetten araştırdım. KestaneFiyonk 'manik depresif' ve tedavi olması şart." demişti. Doktorumla bu konuyu konuştum ve duruma bir açıklık getirebildik çok şükür :)
   Doktorum bana "Senin yaşadıklarının onda biri travma sebebi iken sen onda on yaşadın. Ve içerisinde bulunduğun duruma illa bir isim vermemiz gerekirse, orta dereceli depresyon diyebiliriz." dedi ve içime su serpti. Psikolojik baskının sınırı olmayınca haliyle Ex, beni sindirebilecek her konuyu beynime nakşetme çabası içerisindeydi. Depresyonda olduğuma sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim :)
   Doktorum Ex tedavi olmadan birlikte bir terapiye de girmememiz konusunda da net. Bana bazı testler verdi. Bir dahaki görüşmemizde teslim edeceğim.

   Sırada üçüncü görüşmemiz var. İki haftada bir görüşüyoruz şimdilik. İlerde bu süre daha da uzayacak yavaş yavaş. Yaptığımız planlamaya göre altı aylık bir ilişkimiz olacak kendisiyle. Ben bu sürenin daha uzun olmasını istiyorum açıkçası. Malum boşanma sürecinde yaşanacakları az çok tahmin edebiliyorum. İftiralar ve hakaretler şimdiden başlamışken, mahkemeye çıktığımızda nelerle karşılaşacağımı hayal ediyorum ama tam olarak kestiremiyorum. Bu süreç bitene kadar psikoloğumla görüşmelerimizin devam etmesi benim için daha iyi olacak. İçimi çok rahat bir şekilde dökebiliyorum. Yargılanmaktan yada yaftalanmaktan korkmuyorum. Eleştiriliyorum ama kırılmıyorum. Çünkü psikoloğum eleştirilerini yöneltirken bunu bana yaptırıyor. Yani hatalarımı görmeme vesile oluyor. Acımasızca değil, hatalarımı fark etmeme yardımcı nitelikte eleştiriler yapıyor ve yönlendirmelere eleştiri dememiz doğru olur mu bilemiyorum.

   Böyle hayattan sıkıldığınız yada kendinizi zorda hissettiğiniz zamanlar varsa bence sizde gidin bir psikoloğa. Yargılanmadan yaftalanmadan dinlenildiğini bilmek, seni hiç tanımayan bir insana yaşadıklarını anlatmak, kendine ait bir alan olduğunu hissetmek kadar güzel bir duygu inanın yok.
   Kendimi özgür hissettiğim iki yer var: Birincisi burası. Bloğum. Birisi bir şey der mi düşüncesi yok içimde. Beni tanımayan insanlara  kendimi anlatıyorum. Benim alanım. Bana ait bir yer. Yazdıkça özgürüm burada..
İkincisi de psikoloğumun odası. Her şeyi söyleyebiliyorum. Orası da sadece bana ait. Bunu doktorum bana hissettirdi. Konuşurken özgür hissediyorum..

   Ve herkese tavsiye ediyorum..

   Güzel Sabahlar Sizin Olsun..